Alafrangalılaştırabildiklerinizdeniz Elhamdülillah!
Düğünlerin dans pistlerinde başı örtülü genç kız ve hanımları halay çekerken, misket oynarken görmek artık şaşırtıcı görünmüyor, sıradanlaştı. Çağdaşlaşmayı alafrangalaşmak gibi anlayanlar için durum ümit vericidir ve onlar açısından "ülkemizde iyi şeyler de olmaktadır."
Bu arada sosyologlarımıza esaslı bir tüyo sızdırmaktan zevk duyarım; düğünleri iyi gözlemlesinler. Muhafazakâr olduklarını vehmettiğimiz kesimler, düğünler aracılığı ile modernlikle esaslı bir iltisak ve geçiş aralığı kuruyorlar. Kadın giyim-kuşamında "çağdaş" ve tabii ki dekolte kıyafetler hızla kabul görmeye başlamıştır. Düğün âdetleri öyle büyülü bir arakesit oluşturuyor ki, ortaokul çağındaki kız çocuklarını abartılı makyaj ve giyimleri ile tanımakta güçlük çekiyoruz. Ebeveyni, "hele çocuktur, hevesini alsın, genç kızlığa terfi edince zaten müsaade etmeyiz" diye düşünüyorlar galiba. Genç kızlık safhasında ise, "gençtir ne yapalım, söz dinletemiyoruz"dan başlayan yakınmalar, "yakışıyor ne yapalım ayol"la noktalanıyor. Başını örtmeyi tercih eden kızlarımız ise, tesettürü çok dar mânâda yorumlayarak saçları ve boyun nahiyesini kapamakla örtündüklerini kabul ediyorlar; bu bakımdan baş örtüsü alafrangalaşmaya açılmış bir havalandırma boşluğudur.
Âdettir, murat alınacak. Sünnet düğünlerinin tadını kaçırmakta toplumsal bir mutabakat sağlamış bulunmaktayız. Sünnet merasiminde (Hıtan) sadeliğe riayet çok istisnai bir hâl aldı; genel eğilim, "abartalım, çocuğu iki kere kestirecek değiliz" dolaylarında. Yemeksiz düğün yapmak, düğün sahibinin fukaralığına hamlediliyor galiba; bir sünneti içki ile tes'id etmek ise Türk tipi Müslümanlık yorumunun dudak uçuklatan icraatlarından oldu. Dansöz ve havai fişek de cabadan.
Yaşlılar masada, gençler pistte. "Yahu" diyorum içimden, "bu şuh figürleri öğrenmek için nasıl, nerede ve hangi zaman içinde eğitim gördü bu çocuklar?" Halay, horon değil; alenen oryantal figür. Ara sıra kenardan ebeveyn müdahaleleri, "kızım, oğlum; çok terledin üşüteceksin, şu hırkayı alsan bari sırtına!" Çocuklar haklı, üstüne hırka giyeceklerse niçin saatlerce özene-bezene süslenip hazırlandılar ki?
Düğünler, birbirinden ayrı gibi duran iki dünyayı bir araya getiren ve ciddiye alınması gereken modernleştirici bir araç haline geldi. Bugünkü düğünlerin, Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki "balo"lardan -çiftetelli ve kasaphavası faslı hariç- farkı yok: Orkestra, salon, komparsita, özel giyimli garsonlar, çok katlı pastalar, bazen alenen, genellikle masa altından votkalı meyve suyu çakıştırmaları... İşin garip kısmı, sair zamanlarda böyle şeylere muhalif görünen ailelerin, düğünü özel bir parantez gibi görmeleri...
Geçenlerde bir uzak akrabanın düğün davetiyesi geldi postayla; düğün, İstanbul'da bir orduevinde icra edilecekmiş; davetiyenin yanındaki kartvizit büyüklüğündeki ikaz notunda aynen şunlar yazıyor: "Orduevi kuralları gereğince sekiz yaş altı çocukların getirilmemesi, 61 yaş altı beylerin sakallı gelmemesi, 58 yaş altı bayanların başörtüsü takmaması önemle rica olunur."
"Sakallı-başörtülü gelmeyin" denilmesine alıştık da, şu 61 ve 58 rakamlarındaki ince küsüratın nasıl hesaplandığına aklım ermedi. Zahir kapıda doğum tarihi kontrolü yapılacak; meselâ adam sakallı, 60 yaş 8 aylık ise ne olacak? Ve daha önemlisi sakalıyla başörtüsüyle bir orduevi balosuna katılmayı kabul eden nine ve dedelerin hangi alâmeti tehdit veya âdâb harici kabul ediliyor? Bence orduevi yönetmeliklerini hazırlayanlar, "her mihnet kabulüm, yeter ki mürüvvet göreyim" diyerek her şeye rağmen salona gelenleri değil de, benim gibi, "gidersem ne olayım" diye ayak diretenleri dert edinmeli kendine.
Sizin hariçten ayar vermenize gerek yok ki arkadaşlar; biz zaten kendi kendimize alafrangalaşmaktayız!