Aklın yolu bir!
"Birileri düğmeye mi bastı?" şüphesi uyandıran gelişmeler yaşanıyor; garip gelişmeler.
İnsanda yorgunluk hissi uyandıran, "ben bu filmi görmüştüm, sonu kâbusla bitiyordu" duygusu telkin eden sembolik güç gösterileri.
Virajlarda savrulmak fizik kanunudur; bunca hareketlilik bir viraja girdiğimizi gösteriyor. Belki bir makas değişikliği..
Statükonun devamını dileyenlerin parti kurup seçime girecek halleri yok; Siyasi Partiler Kanunu'na tevfikan parti kuranların hali meydanda. Türkiye'de partisiz siyaset, daha doğrusu devlet güçleri üzerinden siyaset yapmak masrafsız ve etkili, üstelik sorumluluk filan da gerektirmiyor. Denktaş'ı karşılayan ve alkışlarla destekleyen heyetin muhtevasına bakınca "partili siyaset"in sıkleti açığa çıkıyor: Demirel'i saymayalım, SP, DSP, BBP, İP, CHP ve MHP'yi başka hangi zaman ve zeminde bir arada görebilirsiniz ki? "Efendim bu milli bir mesele de ondan" denilebilir;
İnşallah öyledir!
Seçim anketlerinde AKP'-nin daha şimdiden % 50'yi aşkın bir ağırlıkla birinci sırayı alması, öyle görünüyor ki başlarına belâ olacak. Bizde derin muhalefet, ezici seçmen desteğine sahip iktidarlardan hazetmez; "derin" tecrübeleri ve klasik yıpratma taktikleri vardır. Hükümetin, daha şimdiden Kıbrıs'ı satmakla, Hilâfet ve Saltanatı geri getirme hevesleriyle, İnkılap kanunlarına karşı takiyye tavrı takınmakla itham edilmesini, "yok canım, daha neler" diyerek ciddiye almamazlık etmeyiniz; bizde köşebaşında savrulan bir palavra senaryosu, öteki sokakta "ciddi bir tehlike" gibi algılanabilir; bu gibi ahvalde kendi zihninde vehmettiği takıntıları gerçek kabul ederek "o ünlü ve bayat" "vatan tehlikede" çığlığını koparanları hizaya getirmesi mümkün ve muhtemel yegâne kuvvet, merkez medyadır; aldırış etmezlerse ne âlâ, lakin onların desteklediği her kuruntu birdenbire realite geçerliliğine kavuşabilir.
Bir derneğin tertiplediği politik maksatlı bir toplantıya kuvvet komutanlarının üniformayla katılmaları mühim gösterge; Askerler, böyle mesajlar vermeye bayılıyorlar; fikr"i âcizânemce bu mesaj, Kıbrıs görüşmelerinin geriye dönüşü mümkün olmayan bir berzahta ilerlemesiyle AB'ne kabul edilmemiz ihtimâlinin en yüksek raddeye varmış olmasına duyulan bir tepki olsa gerektir ve bu mühim "fors gösterme" toplantısının yankılanma biçimine bakarak, AB meselesinin hakikaten kuvveden fiile geçme safhasına geldiğini çıkarıyorum. Belki de öyle değildir, komutanlar Türkiye'de hilafet, saltanat ve şeriat meraklılarının hakikaten gemi azıya alacak kertede güç kazandıklarını tesbit etmiş de olabilirler.
Mümkündür!
Kezâ, AKP Hükümeti'nin, "bundan iyi fırsat" olmaz fikriyle "Şu Kıbrıs'ı Rumlara satalım, hatta bedavaya verelim de kurtulalım" sadedilliğine kapılarak alelacele Kıbrıs'ı elden çıkarmaya hükmettiğine samimiyetle inananlar da çıkabilir; "çıkabilir ne kelime, uyan Türkiye, Kıbrıs'ı göz göre sattılar bile" diyenler bile vardır; mümkündür. Bütün mesele vehimle realite arasındaki mesafede. Bunca patırtı bir vehmin eseriyse yazık; değilse eyvah ki eyvah!
En iyisi bir orta yol bulalım ve şöyle yapalım: Annan planını Denktaş reddetsin (zaten açıkça söylüyor), referandum şartını da inkâr edelim. AB ile ilişkilerimizi donduralım. Kıbrıs'ta mevcut statüko zaten en mükemmel çözüm olduğuna göre oradaki savunma tedbirlerini artıralım. Hükümet istifa etsin; yerine bir teknisyenler hükümeti kurulsun. Dışişlerini Mümtaz Hoca'ya, içişlerini ADD'ye, maliyeyi Cem Uzan'a, eğitimi İTÜ'nün rektörüne, kalan bakanlıkları da CHP'ye verelim. Gürüz başbakan, Ecevit Cumhurbaşkanı, Sinan Aygün de Hazine müsteşarı olsun.
Vallahi bu fikir benim bile hoşuma gitti; en azından kulağımız rahat eder.