Akilsiz 'muktedir'lerimize sukran borcluyuz

Turkiye'yi bu derece akil ve izan disi tavirlarla yonetmekte israr ettikleri icin "muktedir"lere sukran borcluyuz; onlar bir toplumun tabii seyir icinde yasamasi gereken zamani kisaltarak bir manada "ters Jakobenizm"le istigal ediyorlar. Zamani ilimlerle ugrasanlar bilir ki toplumlar kacinilmaz bir tarzda degisirken, degisim icin gerekli "tabii zaman"i mutlaka tuketmek zorundadir, cunku "tabiat sicrama yapmaz; buna "evolution" demek de mumkun ki Turkce karsiligi "tedric" olsa gerektir: "Tedric" veya "tabii zaman".

Jakoben, kendini toplum muhendisligine vakfetmis insan; kisaca "halk icin, halka ragmen" dusturuyla ifade edilen bu kavram, toplumu muhendis mantigi ile sekil verilmesi, donusturulmesi gereken bir obje olarak gordugu icin tehlikelidir. Toplum muhendisligi, son tahlilde beton veya celigin mukavemeti ile toplumun deger yargilarini ayni mantikla mutalaa ettigi icin, toplumun davranislarini da neticede bir nevi zemin statigi mantigi ile degerlendirmekten kacinamayacaktir; insana ve topluma madde gibi davranmanin sonuclarini saymaya gerek yok; zaten basimizda!

Jakoben'in "muktedir"e gore naiv, masum ve anlasilabilir bir tarafi var: Muktedir icin en oncelikli mesele, iktidar pozisyonunu ve kendini daima iktidarda tutan iliskilerin tabiatini devam ettirmektir; Jakoben ise toplumda "ummid ettigi feyzi" gormek icin hasin davranmaya bile kararli, aceleci, butun dikkatini "tabii zaman"i kisaltmaya yogunlastirmis kisidir. Ait oldugu toplumu sevdigi ve benimsedigi icin hoyratlik yapma hakkini kendinde bulur. Cocugunu terbiye eden baba, hastasini tedavi etmek icin didinen tabib gibi hisseder kendini. Halbuki "muktedir"in davranisi daha profesyonel ve sogukkanlidir; onu toplumun ne idugu degil, behemahal kendisinde bulunmasi gereken iktidarin bizzat kendisi ilgilendirir. Jakoben'in saf ve sert idealizmi, muktedir icin manasizdir. O, butun hadiselere ve kavramlara iktidar pozisyonunu guclendirecek ve surdurecek bir arac olarak bakar ve degisim esnasinda ortaya cikacak enerjiyi, kendi durumunu guclendirmek icin kullanmayi hesaplar.

Bizim muktedirlerimiz, cumleten "Jakoben" gelenekten geliyorlar ve onun icin muktedirlerin evrensel sogukanliligini henuz ogrenemedikleri anlasiliyor (cunku "muktedir"ler de Jakobenler varliklarinin anlamini idrak icin bizatihi "tabii zaman"a yani tedrice tabidir). Hem muktedir pozisyonunda kalmak, hem topluma karsi Jakoben usluplu toplum muhendisligi avadanliklari ile yaklasmak acik bir celiski teskil ediyor; eski aliskanlikla kendilerine lazim olan "tabii zaman"i bile kestirmeden gidip aldatmaya kalkistiklari icin acik veriyorlar ve "tedric" fikrini anlamayacak kadar kendilerinden emin olduklari icin acik verdiklerini fark etmiyorlar. Bu noktada muktedirlerimizin bir ortaokul talebesi kadar tecrubesiz, ham ve naiv gorunduklerini tespit etmek hic de abarti sayilmaz. Ne kadar "saf" olduklarini fark etmek icin Turkiye'yi yonetirken (veya yonetemezken veya daha kolay yonetilebilecegini akillarindan bile gecirmezken) basvurduklari araclara, usullere, delillere, literature ve tekniklere soyle bir bakmak yeterli; ortada akilla, zerafetle, tedbirle, tecrube ile kabil-i te'lif hangi siyaseti goruyorsunuz?

"Muktedirlere sukran borcluyuz" derken her kelimeyi tartarak sarf etmeye gayret ettim; muktedirlere sukran borcluyuz; cunku muktedir kaldiklari sure icinde "Tac giyen bas akillanir" fehvasini inkar edercesine dunyanin butun muktedirlerine has siradan akil ve mantigin kendilerine lazim oldugunu hic dusunmediler; evveliyatlari "geri" idi, el'an "geri"ler ve bu halleriyle Turkiye'nin en "geri ve gerici" sosyal zumresini teskil ediyorlar. Dededen kalma usullerin hala is gorebildigini gormek, onlari bugun kor bir magrurluga itti. Simdi yonettikleri (veya yonetemedikleri) toplumu, tam bir asir oncesinin argumanlariyla sindirmeye calisiyorlar; cunku dagarciklarinda bir baska malzeme olmadigi artik ayan-beyan ortadadir. Turk toplumuna vermek istedikleri sekil, simdiki zamana, ilme ve hakikate aykiridir, bundan dolayi hem basarisizliga ugrayacak, hem geleneksel muktedirlik pozisyonlarini kaybedeceklerdir. Toplumu ters istikamette bicimlendirmek ugruna harcadiklari enerji, artik kendi pozisyonlarini guclendirmek icin yarayisli olmaktan uzaktir. Bu enerji simdi toplum tarafindan "sogurulmakta", emilmekte ve son tahlilde toplumun potansiyel enerjisini artirmaktadir. "Tabii zaman" icinde belki elli yil, belki bir asir surmesi muhtemel "demokratiklesme, tabii haklar bilinci, hukuk devleti, hakca bolusum" gibi iyiliklerin vurudu, simdilerde maruz kaldigimiz bu kaba ve akilsiz dayatmalar sebebiyle "tabii vade"sinden daha erken bir zamanda tesrif edecektir. Bu arada milletce odememiz gereken bedeli, "tabii vade"ye gore daha yogun bir tarzda ifa edecegimiz de tabiidir. Bedeli, sacmaliga tahammul ederek, zorbaliga sabrederek, akildisiligi sineye cekerek oduyoruz; bedelin biraz fazla gorunmesini tabii karsilamali, cunku kalan bedel taksitleri hukuk diliyle "aciliyet" kazanmis bulunuyor.

Bedeli neyse odeyecegiz, zorlanacagiz, uzulecegiz; ama neticede bize ummadigimiz zamani kazandirdigi icin simdiki muktedirlerimize tesekkur etmeyi ihmal etmeyecegiz. Vaktiyle onlari akillandirmayan "tac", tabii vadesinden daha kisa bir sure icinde millete intikal edecektir.

Cunku tac akilsiz basta durmaz; tarih oyle soyluyor!


Kaynak (Arşiv)