AK Parti'yi yıkalım: Sonra?..
Vatandaşın bir kısmı zannetmekte ki, "Dem bu demdir; hükümete ne kadar vurulsa yeridir. Bunlar gitmezse hiçbir şey düzelmez!"
Keşke öyle olsaydı; keşke bunca gümbürtünün akabinde oluşacak enkazın altında sadece hükümet ve AK Parti kalacak olsaydı! Keşke öyle olsaydı ama öyle olmayacak.
Şu anda amansızca hırpalanan şey, iktidar partisi filan değil, bu ülkenin dirlik ve düzenliği; iktidar partisi -Türkiye'nin klasik siyaset geleneğine uygun olarak- zannedildiğinden daha güçsüzdür; bazı şeylerden yarım kulak haberdar olsa bile önleyebilecek avadanlıkla sahip değildir; ardında ciddi sayılabilecek nisbette basın, bürokrasi, üniversite, entelektüel destek yok; çünkü hükümeti teşkil eden parti 5 seneye yakın iktidar tecrübesine rağmen henüz toplumsal bir tabana kavuşamamış, parti kimliği inşa etmekte yeterince başarılı olamamıştır. Kaldı ki bu konuda AK Parti'den daha donanımlı partiler bile (DP, AP, MSP çizgisindeki partiler) bürokrasi ve basının oluşturduğu sert muhalefete dayanamayarak dağılmışlardı. Bu çizgideki partilerin klasik avantajı, oy tabanı ve kamuoyu desteğinden ibarettir ve bu avantajlar, tırnak içindeki "devlet" karşısında mânâ taşımaz.
Ezcümle, AK Parti'yi siyaseten diskalifiye etmek zor değildir; AK Parti çizgisindeki geleneksel sağ partiler "devlet"e karşı direnmez, direnemezler; genetik yapılarında "devlet"e direnç yoktur, çünkü onlara destek veren büyük kitlelerde böyle bir direniş fikri oluşmamıştır. Rüzgarda eğilen sazlar gibi eğilir, fakat kırılmazlar; ilk müsait ortamda yeniden gelişip serpilerek iktidara gelirler.
Tatsızlık şurada; Türkiye'de bugüne kadar şehit cenazelerinin başında "cemaat"ten birileri çıkıp, hükümeti terörle mücadelede zaaf gösterdiği için aşağılamaya kalkışmamıştı. Bu ülkede bacak kadar çocuklar bile bilir ki terörle mücadele konusunda hükümetler kendi programlarını (zaten çoğunun böyle bir programı filan yoktur) uygulamazlar, "devlet"in yaklaşımını takib eder ve desteklerler; ama ilk defa işler kötüye gittiğinde hükümetin tahkir edilmeye başlandığına şahit oluyoruz.
Hükümeti düşürmek kolay, açıktaki hedeftir; eni, boyu uzantısı bellidir ama hükümeti kötületeceğim diye devletle milletin arasını açmaya yeltenmek terörden daha feci bir şeydir. Kaldı ki son bir ay içinde terörün yükselişinde can sıkıcı ve "bu işin içinde bir şey var ama ne?" dedirtici bir üslup seziliyor. Teorik açıdan böyle gayrımilli ve memleket düşmanı bir hükümeti desteklemesi gereken teröristlerin, hükümeti hacîl mevkie düşürücü eylemleri gitgide sıklaştırması oldukça garip görünüyorsa da neticede hükümetin siyasi sorumluluğu, vatandaşın ayağını sıkan ayakkabıyı bile kapsayacak derecede geniş yorumlandığından böyle ayaküstü hükümler çıkarmak doğru değildir.
Hükümet günün birinde gider; fakat hükümet aleyhtarlarının yaptığı tahribat daha şimdiden kolay onarılamaz boyutlardadır. Durup dururken kendimizi bir anayasa çıkmazı içine sokmamız akla gelen ilk örnek; ikincisi şu mâhut digital muhtıra sevimsizlikleri, birleştirici olması gereken Cumhuriyet mitinglerinin tam aksine ayrıştırıcı ve öteleyici bir tarzda sonuç vermesi, hemen ardından bir TC Hükümeti'nin ilk defa Barzanici ve neredeyse PKK'cı ilan edilmesinin halk vicdanında bıraktığı haksız berelenmeler.
Şu mayıncı terörist takımı Türkiye'nin üstüne napalm bombası atsa böyle psikolojik tahribat yapar mıydı dersiniz?
Hükümet aleyhtarlarına sesleniyorum; hükümeti sıkıştıracağım derken devlete ve daha önemlisi devlet-millet ilişkilerine çok fena zarar vermektesiniz; üslûbunuzun nihai adresi askerimizi darbeye davet ederek ardından Baasçı karakterde bir ara rejim ilan etmekten başka şey değildir.
Eğer aklınız varsa biraz durunuz, düşününüz ve durumu değerlendiriniz; göreceksiniz ki bu gidişat Türkiye'nin hayrına değildir; daha acısını telaffuza ise dilim varmıyor!