Ak Parti'nin geleceği ve Erdoğan faktörü
7 Ekim günü zuhur eden şiddet gösterileri, Kobani’deki YPG güçlerine Türkiye’nin aktif yardıma yanaşmaması üzerine başladı.
Gösteriler PKK çizgisindeki HDP’nin çağrısı üzerine alevlendi ve kırka yakın insan, sokak çatışmalarında hayatını kaybetti. PKK sözcüleri aceleyle çözüm sürecinin riske girdiğini ilan etti. Erdoğan, “IŞİD ve PKK terör örgütü benim için aynı.” cümlesini kullanarak çözüm sürecini etkileyebilecek şaşırtıcı bir müdahalede bulundu. Bunun üzerine hükûmet, Erdoğan’la aynı istikamette beyanlarda bulunmak lüzumu hissetti. Erdoğan, olaylardan birkaç gün sonra, “Kobani olaylarının arkasında Pensilvanya da var.” deyip şaşırtıcı bir çıkış daha yaparak “paralel yapı” ve uzantılarıyla MGK’da alınacak kararla farklı bir çerçevede mücadele edileceğini söyledi ve muhalefet çevrelerini IŞİD’e destek olmakla suçladı.
Erdoğan’ın şaşırtıcı politik manevrası, Gezi günlerindeki şahin tutumunu hatırlatıyor. Erdoğan, Gezi esnasında da gösterilerin sosyolojik ve politik sebeplerini anlamak yerine polis gücünü sert şekilde kullanmak suretiyle gerilimi artırmış, protestocuları devlete darbe ve komplo yapmakla suçlayıp kararsız insanları “Ya bizimle olursun ya onlardan!” tercihinde bulunmaya zorlamıştı. Bu tutumu Erdoğan’ın partisine sandık desteği olarak kâr getirdi fakat toplumsal desteğini ve meşruiyetini zayıflattı. Şimdi aynı strateji, yine başarılı olur inancıyla yeniden dolaşıma sokuluyor. Bir yanda PKK, HDP, PYD, Kandil, CHP, MHP ve -Kambersiz düğün olmaz!- ‘paralel yapı’dan oluşan şeytani ittifak var; karşısında ise sadece Erdoğan.
Bu haberleri sadece metin olarak okuyan biri, “Acaba Erdoğan, Kürt barışı projesinden vaz mı geçiyor?” diye düşünebilir. Hayır, Erdoğan Kürt kartını elinden bırakmıyor, sadece Kobani krizi dolayısıyla içine düştüğü sarsıntıdan yine farazî düşmanlarını şeytanlaştırarak çıkmayı, zaman kazanmayı hesaplıyor. Nitekim bu hesap Gezi’de tutmuştu ve ona göre pekâlâ yeniden işleyebilir. Erdoğan çözüm sürecinden asla vazgeçemez çünkü işler umduğu gibi gitmediği takdirde kendini ve bürokratlarını yargıç karşısına çıkmaktan kurtaracak kanun değişikliklerini yürürlüğe soktu ve İmralı’daki PKK lideri ile detaylarını kimselerin bilemediği bazı angajmanlara girdi. Şimdiki hesabı, sarsılan popülaritesini kurtarmak için milliyetçi tabana hitap etmek ve gelecek yıl yapılacak genel seçimlerden partisini başarıyla çıkaracak zamanı kazanmak.
Dikkat edildiyse bu tahlilde karar verici olarak sadece Cumhurbaşkanı’nın ismini zikrettim. Sayın Erdoğan, eski alışkanlığıyla ve eski partisinin tabii lideri olduğu varsayımıyla tek başına Türkiye’yi yönlendiriyor ve eylemleriyle hükûmeti sadece sadakat gösterisinde bulunmaya zorluyor. Oysaki Sayın Erdoğan yeni görevine tarafsızlık yemini içerek başlamıştı. Yeminle bugün arasında geçen kısa zaman zarfında hemen her gün tarafsızlık yeminine ters düşecek sözler sarfından kaçınmadı; aksine ‘partili cumhurbaşkanı’ gibi davranacağı yolundaki sözünü her gün hayata geçirmekten çekinmedi.
Bu gidiş hayra alâmet değil. Sayın Erdoğan bir an önce Anayasa’da tarif edilmiş görev sınırlarına dönmeli, vaktiyle üyesi ve kurucusu olduğu partiyi, grubu ve hükûmet üyelerini ilzâm edercesine inisiyatif kullanmaktan vazgeçmeli. Zira bu atak tutumuyla şahsî geleceğini kurtarma ümitlerini korurken AK Parti’yi, Meclis grubunu ve elbette Sayın Davudoğlu’nu zora sokuyor; onlara hareket alanı bırakmıyor ve Türkiye’nin uluslararası plandaki istikametine bile tek başına yön vermeye kalkıyor.
AK Parti 12 yıllık başarılı geçmişiyle bir Türkiye gerçeğidir ve varlığını 20’li yıllara taşımaması için bir sebep yok. AK Parti kadroları çok değerli devlet ve iktidar tecrübesi kazandı, bürokrasiyi tanıdı ve bu birikimiyle gelecekte yoluna pekâlâ devam edebilir. Ne var ki Sayın Erdoğan’ın şahsi kaderine iliştirilmiş ve bağlanmış hâliyle AK Parti’nin, bağımsız bir siyasi parti gibi davranmaktan çıkıp varlığını Erdoğan’ın varlığıyla özdeş hâle getirmesi Türkiye açısından kayıp olur.
Sayın Erdoğan’ı dengeleyebilecek tek anayasal güç artık -yargı bile değil- AK Parti’dir ve Cumhurbaşkanı’nın çatışmacı, kutuplaştırıcı, temel haklar alanlarını daraltıcı ve biat kültürünü yüceltici hareket tarzına ancak AK Parti çekidüzen verebilir. Bunun için hâlâ geç değil.
Pek çok AK Partili’nin gülüp geçeceği tahlilin günün birinde doğrulanmamasını diliyorum.