AK Parti, AKP’den kurtulabilir mi?
AK Partili seçmenin adı da yok, sesi de; halbuki Türkiye’yi bir çılgınlar ülkesi haline çeviren her saçma-sapan adım onların örtülü onayıyla atılıyor ve kendini hâlâ AKP’li hissedenlerin olup bitenden çok memnun olduğu varsayılıyor.
Gerçekten öyle mi? Bunu doğrudan öğrenecek iletişim yolları kapandı. Hasımlaştırma politikası yüzünden komşuyla, akrabayla, arkadaşla hukuku askıya aldık ve o yüzden ne düşündüklerini doğrudan bilmiyoruz.
Mesela kendini samimiyetle hâlâ AK Partili hissedenler Bank Asya’ya el konulmasından mutlu olmuşlar mıdır; sadece görevlerini yapan kamu görevlilerinin savcıların, hâkimlerin, subayların, polislerin, gazetecilerin sanki vatan haini bir casusmuş gibi hapse atılmaları hakkında ne derler; hukukun çığırından çıkması, gazetecilerin ekranlardan açıkça tehdid edilmesi, muhalif basın kuruluşlarının müsadere baskısı altında tutulması onları mutlu ediyor mudur, haberimiz yok. Mutlu olduklarını sanmıyorum ve biraz itidal duygusu taşıyan her AK Partilinin, “Galiba bu kadarı fazla; bizimkiler ne yapmaya çalışıyorlar?” diye iç geçirdiğini tahmin ederim.
İktidar var gücüyle muhaliflerine kan kusturmaya çalışıyor fakat asıl zararı kendi bedenine, kendi bünyesine veriyor. Memleketin yarısı öteki yarısına düşman! Hukuku ayaklar altında ve partinin iradesine bağlanmış. Bürokrasi, kaygan ve tehlikeli bir nemelazımcılık içinde ve üstelik mâli vaziyetler de gitgide kötüye gitmekte; kim gurur duyar bu tablodan, kim memnunluk duyar ve nasıl savunabilir?
“AKP yöneticileri, AK Parti’yi ele geçirmiş” dersem bu komik bir cümle olur ama durum böyle. Artık toplumsal bir fenomen haline gelmiş koca bir parti, yöneticilerinin elinde freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı savrula savrula gidiyor. Kamyonu, görünen kazadan şoför mahallindekiler kurtaramaz; hatta yeni bir seçim zaferi bile.
Burada bir kelime oyunu yok: AK Parti’ye AKP’liler yazık ettiler. Türkiye’yi dünyalılaştıracak, zenginleştirecek, güçlü kılabilecek bir hareket evrile-savrula sonuçta akrabayı akrabaya, komşuyu komşuya düşman eden, halkının yarısını şeytanlaştırmaktan çekinmeyen bir sıkıntı kaynağı haline dönüştü. AK Parti’nin içinden bir AKP çıktı ve AK Parti’yi rehin aldı ve demokratik kültür namına biriktirdiğimiz herşeyi batırdı. Sadece AK Parti’yi değil, siyasi eğilimi ne olursa olsun herhangi birimizin yarına iyimser bakabilme ümitlerini de kuruttu. Necmettin Erbakan’ın paltosu altında siyasete giren AK Parti kadroları, şimdilerde Perinçek’in çizgisine muhtaç kaldı.
Şimdi AKP, hoşuna gitmeyen herkesi tutuklatarak gücünü ispatlamaya çalışan bir heyettir; meşruiyetini kaybettikçe sinirlenen, sinirlendikçe yanlış yapan, yanlış yaptıkça zora başvuran bu kibirli heyetin AK Parti’yle ilgisi kalmadı. Usul yanlışlıklarına rağmen iktidarın son iki yılda yaptığı tek doğru şey olan çözüm görüşmelerini sürdürmekti. Bir miktar oy kaybedeceğini farkedince AKP’nin müzakere masasına tekmeyi basıp devirmesi, AK Partililerde de dahil herkeste derin hayal kırıklığı uyandırdı. AKP’nin artık “Bizim partinin filan konudaki görüşü şöyledir” diyebileceği siyasi bir omurgası kalmadı; sadece duruma göre değişebilecek politik manevralardan bahsedilebilir.
AKP taraftarlığı bugün niçin kolaylıkla taşınabilir bir kimlik olmaktan çıktı; niçin mutedil AK Partililer hergün yeni bir iftira ve hakaret sağanağı halinde manşetlerde patlayan skandalları gönül ferahlığı ile savunulamaz hale getirildiler? Niçin herkeste derin bir tedirginlik, bir fırtına öncesinin ağır sessizliği var?
AK Parti’nin, bundan daha dramatik tablolar yaşanmaması için kuruluş yıllarındaki temel doğruları savunan AK Partililere şiddetle ihtiyacı var. Son seçimde bu partiyi desteklemiş bir seçmen olarak bunları söylemem gerekiyor: AK Parti’nin iyiliği için AKP’ye oy vermeyeceğim çünkü bu sorumluluk artık çok ağırlaşmaya başladı.