Ajda Pekkan kadar olamıyorsunuz be!

“Yurttan kurban manzaraları” başlığının fotoğrafı şöyle: İki vatandaş, kurban kesme yerlerinden birinde iki koyunun sırtına binmişler.

Uzaydan gelmiş bir gazeteci, bunu görünce pekâlâ, “Türkler koyuna biniyorlar” diyebilir; ne var ki az çok Türkiye pratiği olan bir gazeteci, “Hmm, bu vatandaşlar kurbanlık koçları kesim yerine götürürken kaçmasınlar diye bacaklarının arasına almışlar!” diye düşünür ve fotoğraf çekmeye bile tenezzül etmez. Birazcık olsun kurban işlerine âşinalar için sıradan ve fakat “kılçıklı haber” peşindekiler için büyük bir haber!

Kılçıklı haber tâbirini biraz açayım; Ramazan’da örneğine bolca rastlarız “bir kısım bağzı” gazetelerde: “Oruca dayanamayan adam, komşusunu hastanelik etti” haberi böyle bir şeydir meselâ; o müthiş haber klasiği, “İmam keçi çaldı” haberi de öyledir. Kurban bayramlarında ise bol bol, “Kasap bıçağını görünce belinleyip kaçan boğa” fotoğraflarıyla karşılaşırız. Böylece, “Bu Müslümanlar var ya, alın işte.. kaba saba görgüsüz, beceriksiz, nezaketsiz ve gaddar bir sürü adam...” demeye getirilir. Kurbanını tutan vatandaştan haber malzemesi çıkaran gazetenin öteki kılçıklı haberi, itiraf edeyim ki serâpâ zekâ ve araştırmacı gazetecilik sezgisi kokuları çağrıştıran bir mahiyet sergiliyor. Öyleyse tadını çıkaralım; bir adet çifte kavruk fıstıklı lokum refakatindeki az şekerli kahvenizi höpürdetirken ben size haberi okuyayım:

“Üsküdar’da bazı kurban kesim alanlarında kesilen kurbanlıkların kanı, kanalizasyon yoluyla İstanbul Boğazı’na aktı. Her benzer manzaranın yaşandığı Beylerbeyi sahilinde deniz kırmızıya boyandı. Gezmek için Beylerbeyi sahiline gelen vatandaşlar, gördükleri manzara karşısında üzüntülerini gizleyemedi. Ankara’dan gezmeye geldiklerini söyleyen bir grup vatandaş gördükleri manzara karşısında çok üzüldüklerini ifade ederken, Emin Sakarya isimli vatandaş da, ‘Buna acil bir çözüm bulunması lazım. İstanbul’a olimpiyat konuşuluyor. Gelsinler burayı görsünler. Yazık. Böyle bir şey bize yakışmıyor’ şeklinde konuştu.”

Fotoğraf “facia”yı belgelemiş zaten; muhtemelen Çengelköy sahilinde çekilen karede denizin şöyle beş on metre kutrunda kırmızıya boyandığı açıkça görülüyor. Ne anlıyoruz bu fotoğraftan? Şunu anlıyoruz, boğazın muhtemelen pek çok yerinde olduğu gibi Beylerbeyi ve Çengel sahillerinde de kanalizasyon doğrudan denize akıyor. Kasaplar, Çengel’deki Çınaraltı kahvesinin sahiline danaları, düveleri, boğaları, koçları yatırıp tekbir getirerek kurban kesemeyeceklerine göre kurban kanları kanalizasyondan gelmiş demektir (Biz de araştırmacı gazeteciyiz icabında!).

Soru şu: Bu gazete niçin kanalizasyon atığı yerine kurban kanının boğaz suyunu kızıla boyamasını öne çıkarıyor? Kurban atıkları ve kanı fevkalade organik, üstelik şu sıralar akın akın boğaza doğru koşuşan balık sürülerinin fevkalade hoşlandığı türden (Mis gibi yem yahu!) şeyler değil midir? Kaldı ki kurbanın kanı iki saate kalmaz dağılıp gider ve senede bir kereye mahsustur; kanalizasyon atığı öyle mi?

Kurban bayramını “kılçıklayan” bu haberin en tatlı kısmı dikkatinizden kaçmamıştır elbette. Ankaralı Emin Sakarya adlı vatandaşın söyledikleri, niçin olimpiyatları filan alamadığımızı fevkalade izah ediyor.

“Bırakın şu vahşiyane kurban kesme geleneğini” diyecekler güya, ağızlarını da bayağı güzel büzüyorlar ama Ajda Pekkan kadar olamıyorlar: Pop sitâremiz Ajda hanım -harbiden- demişti ki netekim: “Bu bayram benim için kanlı bir bayram. Belki bazı şeyler sevap oluyor ama keşke daha başka türlü halledilebilse... Hiç kurban kesmedim onun yerine engellilere, darülacezeye vs. bağış yapmayı tercih ediyorum.”


Kaynak (Arşiv)