Ahmağa ne mutlu

Hep onlar bizlerle eğlenecek değil; biraz da biz onlarla eğlenelim. Sizlere bugün Ibnü'l-Cevzî'nin "Kitabu'l Hamkâ ve'l-Mugaffilin", yani "Ahmak ve Gafiller Kitabı"ndan(*) bazı anekdotlar seçtim.

İsimler ve hadiseler çok eski; fakat hayal gücünüzü işletirseniz içlerinden çoğunun hâlâ yaşadığını fark edebilirsiniz. Başlıyor:


Müezzinin birine, "Sesin duyulmuyor, biraz sesini yükseltsen" denilince, "Ben sesimi bir mil uzaktan duyuyorum." dedi.


Adamın biri, Basra'daki babasına mektup yazdı ve şöyle dedi: "Babacığım, Allah'ın yardım ve kuvvetiyle biz iyiyiz. Sadece duvarımız annemin, küçük kız ve erkek kardeşimin, cariyenin, eşeğin, koyunun ve horozun üstüne uçtu. Sadece ben kurtuldum!"


Hebnekâ bir gün devesini kaybetti ve "Kim bulursa deve onundur" diye tellâl bağırttı. "Öyleyse aramana ve tellâl bağırtmana ne gerek var?" denildiğinde, "Bulmanın tadı nerede?" dedi.


Es-Saydalani bir gün aynaya baktı ve şöyle dedi: "Rabbim, yüzleri ak ettiğin günde yüzümü ak, kara ettiğin günde kara et!"


Cuha, bir gün mescidden içeri girdi ve "Burası neresidir?" diye sordu. "Burası Cuma mescididir" dediklerinde ise "Allah Cuma'ya rahmet etsin, ne güzel mescid yaptırmış" dedi.


Adamın biri, bir adama dayak atan bir topluluğa yaklaştı, içlerinden birine sordu, "Bu adamı niçin dövüyorsunuz?" Adam dedi ki, "Vallahi suçunun ne olduğunu bilmiyorum. Bunları döverken gördüm. Sevap kazanmak için ben de dövmeye başladım."


Adamın birinin cariyesi öldü. Defnettikten sonra adam üzüntüyle, "Bana hizmetin geçti. Seni ödüllendireceğim. Şahit olun ki o hürdür" dedi.


İbnu'l-Cassas bir gün badem kırdı ve çekirdeği uzağa fırladı. Bunun üzerine, "Fesübhanallah!" dedi, "Hayvanlar dahil her şey ölümden kaçıyor."


Ebu Handef hayvanlarını kontrol etti ve çok zayıf bir hayvan gördü. Aşçıyı çağırtıp kırk sopa vurdu ve "Bu hayvanın hali ne?" dedi. Aşçı, "Efendim ben aşçıyım, hayvan bakımından anlamam" deyince, "Niye evvelce söylemedin, şimdi git çobana altmış sopa vur. Seninkinden yirmi tane fazla olur; ama onu da sen hoşgör" dedi.


Bedevinin biri annesini dövüyordu. "Niçin anneni dövüyorsun?" diye sorduklarında, "Karışmayın" dedi, "Benim terbiyem üzre yetişmesini istiyorum."


Fırtınaya tutulan bir bedevi topluluğundan herkes, kurtulurlarsa bir kölesini azad edeceğini nezretti. İçlerinden biri de "Allah'ım benim kölem yok; fakat karım senin rızan için üç talakla boş olsun" dedi.


Adamın biri arkadaşına şöyle bir mektup yazdı: "Allah'ın adıyla; Allah beni sana feda kılsın. Eğer unutma olmasaydı bildirmek için sana kendim gelirdim vesselam."


Bedevinin biri hacca gitti ve herkesten önce Mekke'ye girip Kâbe'nin örtüsünden tutunarak, "Ey Rabbim, insanlar seni sarmadan beni bağışla" dedi.


Ahmağın birinin eşeği hastalandı; iyileşmesi için on gün oruç nezretti. Eşek iyileşti ve ahmak on gün oruç tuttu. Orucun bittiği gün eşek ölüverince adam, "Ey Rabbim benimle oyun oynadın" dedi. "Ramazan geliyor, ben de Ramazan'ın en has on gününü tutmayacağım."


Bedevinin biri namaz kılmaktaydı. Orada bulunanlar bedeviyi işaretle onu övmeye, cömertliğini ve salih sıfatlarını vasfetmeye başladılar. Namazda iken bu sözleri duyan bedevi hemen namazı böldü ve o topluluğa dönerek, "Ayrıca oruçlu olduğumu da bilin" dedi.


Yemenli bazı kimseler, Müslüman olduklarında cahiliye putlarını kırdılar. İçlerinden Ezdli biri, "Ben kavmimin taptığı taşı hâlâ saklıyorum" dedi. "Onu saklamaktan ne umuyorsun?" dediklerinde şöyle cevap verdi: "Yarın ne olacağı bilinmez!"

(*) Adı geçen kitap Şule Yayınları tarafından 1998 yılında yayınladı. 210 sayfadır.


Kaynak (Arşiv)