Ah, huzur!

Cihan Haber Ajansı dün abonelerine sessiz sedâsız bir haber geçti; buna göre Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, pazar günü yapılan referandumda oyların yüzde 97,62'sini alarak yedi sene için yeniden seçilmişti.

Zaten 2000 yılındaki referanduma katılanların yüzde 97,29'u Esad'a 'evet' demişti.

İmrendim yahu; resmen kıskandım.

Ve bu yüzden karışık duygular içindeyim.

Biz yenisini seçelim diye bir ay önce yola çıkmışız; şimdi ise birbirimizi paralamaktan fırsat bulursak yedi düvele posta koyacak raddelere gelmişiz. Ortalık toz duman: Laikçi vatandaşlarımız "Cumhuriyet elden gidiyor" diye sokaklara döküldü. Ordu, ne mânâya geldiği muhtemelen şu anda sekiz-on yaşlarını süren kuşağın sosyal bilimcilerince anlaşılabilecek bir garip muhtıra verdi. Anayasa Mahkememiz, denetim yetkisini genişletip üç günde alenen yasama niteliğinde bir karar vererek, parlamento işlerini zora soktu. Hükümet, "bana ha!" diye celâllenerek Anayasa'nın bazı maddelerini değiştirmeye karar verdi. Bir kısım siyasi partiler, âniden göklerden gelen bir ilham eseriyle birleşmeye karar vererek seçmenlerine yıllarca boşa azap çektirdiklerini hatırladılar. Türkiye, ne zaman yapılabileceğine henüz kimselerin akıl erdiremediği bir erken seçime gidiyor. Bu yüzden Cumhuriyet tarihinde ilk defa -Atatürk de dahil olmak üzere- bir Cumhurbaşkanı, görev süresi bittikten sonra kendine vekâlet etmeye başlayarak "uzatmalı" mevkiine geldi ve Başbakan'ı her gördüğü yerde ona hiç de müşfik sayılamayacak bakışlar tevcih etmekte (Sahi yahu, o nasıl bakışlar öyle, ürperdim vallahi!)

Siz bu durumda güney komşumuza imrenmez misiniz? Ansiklopediye baktım; mis gibi "parlamenter demokrasi". Seçimiyle, meclisiyle, siyasal partisiyle her bir şeyi tamam bir rejime sahip. Bağımsızlığını kazanalı henüz 60 yıl olmasına rağmen kavgasız, patırtısız bir âhenk ve kardeşlik ortamında yoluna devam ediyor.

Bu arada küçük ve can sıkıcı bir ayrıntıdan söz etmemek olmaz; Suriye'de tek, bir tane parti var; isteyen herkes bu partiyi destekleyebiliyor, desteklemeyenler seçim günlerinde evde oturma hürriyetine sahip. Meselâ pazar günü yapılan seçimde seçmenlerin 2,38'i bu hakkını kullanmış; ne güzel!

Bir daha imrendim!

Aslında bu kadar imrenmemize gerek yok; biraz tarih bilenler vaktiyle bizim ülkemizde de mis gibi bir tek parti rejimi olduğunu hatırlayacaklardır. Bizde de vaktiyle böyle devlet başkanlığı seçimi yapılır, çoğu kimsenin ruhu bile duymazdı; inanmayanlar, yakaladıkları ilk İnkılap Tarihi Okutmanı'nı sorguya çekerek 1923-1938 arasında kaç kere ve hangi tarihlerde devlet başkanı seçildiğini sorabilirler; hatırlayan çıkacağını zannetmiyorum ama tarihe katkı olsun diye buracığa dercedeyim: Gazi M. Kemal Paşa ilk defa 29 Ekim 1923'te Meclis kararıyla reisicumhur seçildi; ikinci seçim 1 Kasım 1927'de, üçüncüsü 4 Mayıs 1931'de, dördüncüsü 1 Mart 1935'te muvaffakiyetle ve sızıltısız icra edildi.

Bu seçimlerin hiçbirinde, bugünküne benzer kargaşalar, muhtıralar, mitingler yaşanmadı. Esasen bir muhalefet partisi de mevcut bulunmadığı için ana muhalefet partisi başkanı da çıkıp hükümeti "milli irade hamâseti" yapmakla suçlayamadı çünkü o günlerde böyle şeyler söylemek için birtakım contaların su sızdırmak cinsinden olması lazımdı. Ordu o devirlerde iktidarın (yani devletin, pardon partinin) sözünden çıkamaz, basın kafa karıştırıcı neşriyat yapamaz, olmayan sivil toplum örgütleri de meydanlara dökülüp "ne şeriat ne darbe" diye bağırıp çağıramazdı.

Huzur vardı huzur! Haa, az kalsın unutuyordum; -bana gelene kadar akşam olur fakat- Sayın Beşşar Esad'ı kazandığı seçim zaferinden ötürü tebrik eder, Suriye halkına saadetler diler, kutlamayı unutan bir kısım muhitleri de alelacele göreve davet ederim.


Kaynak (Arşiv)