Afedersiniz ama burada kardan bahsediyoruz

Yolda kalanlar, çatısı akanlar, kalleş bir buz pususunda düşüp etrafa maskara olanlar kusura bakmasın; öyle bir kar yağıyor ki içimdeki çocuğu, derûnumda bir yerlerde sinip kalmış romantiği gemleyemiyorum. Yıllardır böyle ısrarlı, böyle tane tane ve böyle güzel yağmamıştı mübârek. Mâşaallah! Hayır, bu okul sıralarında öğrendiğimiz tabiat hadiselerinden, iklim cilvelerinden çok başka bir şey. Suyun üç hali var; buhar, sıvı ve buz. Kar bunlardan hiçbiri değil. İsterseniz bir ansiklopedi açıp kar maddesine bakınız: Kristallerin hiçbiri diğerine benzemezmiş. Dürbün bulunan her evde bir de mikroskop olsaydı ne iyi olurdu.

Bilaistisna her şeyi örtüyor; her şeyi güzelleştiriyor ve zannediyorsunuz ki eşyanın hakiki görüntüsü karla beraberdir. Bütün alelâdelikler kar yağışı altında müthiş bir tablo güzelliğine bürünüveriyor; hatta insanlar bile güzelleşiyor kar altında. Yanaklarda hafif pembelikler, saçlarda omuzlarda kar konfetileri, havada nefes buğusu.

Kimden emir alıyor bu tabii "âfet" dersiniz? Ne zaman, nereye, nasıl ve ne kadar yağacağını kimseye danışmıyor. Meteorologların izahı bir kulağımdan girer, öbüründen çıkar gider; bu, kesinlikle mübârek bir şeydir. Alışılageldik her şeyin üstüne keyfince serilen gerçeküstü bir fâsıla: "Eşyâyı bir de böyle seyredin" der bize. Onu en iyi çocuklar fark ediyor ve anlıyorlar; biz kocaman yaşlı"başlı adamlar o yüzden kar görünce çocuklaşıyoruz.

Gece; gökte koyu gri ile pek vahim ülfetler peydâ etmiş hafif bir kırmızılık. Sokak lambaları, "edeb yâhû" fikriyle çiğ ışıklarını puslandırıp direk dibine bir miktar ziyâ düşürmekle iktifa ediyorlar. Yakınlarda uzaklarda her yaştan seyrek çocuk çığlıkları. Perdeyi açıyorum, yetmiyor, pencereyi de ardına kadar dayayıp kar havasını içime çekiyorum. Küçük değil, büyük saadet bu. Böyle havalarda şehrin bütün sokaklarını adımlamak farz"ı ayın gibidir âşıklara.

En iyisi ışıkları söndürüp kar aydınlığını içeri buyur etmek.

Farkındayım, bütün kar yazılarında aynı şeyleri yazıyorum; sizi bilmem, ben sıkılmıyorum. Karlı ve soğuk hava bloklarının nereden nereye seyr ü sefer ettiğini çokbilmiş edâlarla anlatan tahmincilere sinirleniyorum. Nasılı anlatabilirsiniz, "niçin"i nasıl tasvir edeceksiniz? "Niçin" şairlerin batnındadır; tahsil ile olmaz. Hattâ çoğu defa neyi nasıl izah ettiklerini kendileri bile bilmezler. Tabii olmasına tabii bir hâdisedir kar; ama her tabii gibi aynı zamanda ilâhîdir de. Dışarda kar yağarken sıcak odaların derûnunda namaza durmanın zevkini bilenler bilir ya, bilmeyenler de haberdar olmalıdır en azından.

Bir hanım ve eşi kol kola koyu bir siluet halinde ağır ağır yürüyorlar; sonra durup birbirlerine bir şeyler anlatıyorlar; ne anlattıklarını duymuyorum; ama biliyorum. Kadın, yağan karın çiğnenmemiş yerlerine doğru sürüklüyor eşini. Uzaktan minik bir kahkaha. Erkek yere eğilip avuçlarında kartopu yuvarlıyor. Köşeyi dönüp kayboluyorlar.

Hâlâ yağıyor ve şu anda Türkiye'nin her yerine yağıyor. Türkiye güzelleşiyor, eminim Ankara bile güzelleşiyordur. Mucize bu değilse nedir ki? Türkiye'nin gündemi? Afedersiniz; ama burada kardan bahsediyoruz, sırası değil şimdi!

Pastanelerde salep kaynatılıyordur şimdi. Kahvelerin buğulu camları ardında akla ziyan çaylar demleniyordur. Yurdumun şairleri yumruk gibi içine kapanıp şiirin döşünü cerha cerha etmektedirler ki nasıl. Sevenler birbirini arıyordur; "burda bir kar yağıyor, görmelisin!", "görüyorum, aynı karın altındayız şu anda."

Şöyle gece yarısına doğru mahzene inip, bizim çocuklar için vaktiyle kendi elcağızımla yaptığım kızağı kaparak yokuştan aşağı koyversem gören olur mu acaba? Gençlik arkadaşlarım olsa şimdi, iki takıma ayrılıp kartopu savaşı yapsak; Galatasaray kazansa! Sonra bir geceyarısı kahvesine çöreklenip ocakçıya taze demlik yaptırsak. Sonra hırçın tipinin karanlığını yara yara bir Çerkez Hüseyin girse içeri; bıyıkları buz. İri elleriyle gümüş tabakadan bir lüle kaçak Malatya tütünü kaldırıp yalancı dolma cesametinde cigaralar sarsa...

Böyle güzel yağarsa olacak gibi sanki!


Kaynak (Arşiv)