Âdil ve faydasız bir sistem

Üniversitede görev yaparken ara sıra üniversiteye giriş imtihanında sorulan yayımlanmış Türkçe sorularına göz atar, “Bakalım ne kadarını yapabileceğim?” diye kimselere sezdirmeden kendimi ölçmeye kalkışırdım. Sonuçta daima, soruları hazırlayanlara belirgin bir saygı hissi duyarak imtihanı yarısında terk ettiğimi hatırlıyorum; sorular oldukça ağır ve seviyeli bir nitelikteydi; basit kuralların ötesinde bir metnin taşıdığı ruhu hızla kavramayı, kısa sürede dikkatle taramayı ve hüküm çıkarmayı gerektiriyordu.

Soru hazırlayanlara duyduğum saygıyı, tabii olarak o sorulara cevap veren öğrencilere de yöneltmem gerekiyordu. Birileri soruyu hazırlamış, onlar da cevap vererek başarılı olmuşlar ve üniversitede okumaya hak kazanmışlardı. Yani bir metni kısa sürede okuyup anlamını ve ruhunu hızla kavrama melekelerine sahiplerdi; metin işleme kabiliyetlerine bağlı olarak kendilerini sözlü ve yazılı yolla ifade etmekte sıkıntı yaşamayacakları âşikârdı ama niçin belli bir yerde hayal kırıklığına uğrayıp duruyordum: O zorlu imtihanı geçen öğrenciler konuşurken düzgün cümle kurmakta sıkıntı çekiyor, bildiklerini düz ve basit ifadelerle aktarmakta sıkıntı çekiyorlardı. Yazılı ifadede daha ümitsiz bir tablo görünüyordu; önceden ikaz etmeme ve diledikleri kadar kâğıt kullanabileceklerini hatırlatmama rağmen belirgin bir boşluk korkusuyla (horror vacui) kâğıda en üst sol kenarından başlayıp bütün kağıt boyunca satırı diziyor ve genellikle eğri bir hattı takip ediyorlardı. Hazırlık yıllarında çok yoğun şekilde öğrenmiş olduklarına adım gibi emin olduğum basit imlâ kurallarına (daha doğrusu imlâ nezâketine) uymakta kendilerini çok rahat hissediyor olmalılardı. Yazıları anlamlı bir çoğunlukla kötü ve okunmaz durumdaydı ve sorulan soruyu anlamakta sıkıntı çekenlerin sayısı, beni kendimden şüphe ettirecek derecede fazlaydı.

Ne oluyordu; bunlar o çocuklar mıydı; böyle sıkı ve ciddi bir imtihan cenderesinden geçerek hatırı sayılır puanlarla yüksek öğrenim hakkı kazanan bu gençler, birkaç yıl içinde bütün öğrendiklerini unutmuş olabilirler miydi?

Sonraları fark ettim ki gençlerimiz, hazırlık döneminde öğrendikleri şeyleri, sadece imtihanda başarılı oluncaya kadar gerekli (aslında lüzumsuz) bir yol tedariki olarak görüyor, sınavda muvaffak oldukları anda o yükten kurtuluyorlardı. Ana dillerinin basit inceliklerine gösterdikleri ilgi, fizik formüllerine, biyoloji paragraflarına veya bir yabancı dilin ezberlenerek öğrenilen gramer kurallarına gösterdiklerinden farksızdı.

Tabiri biraz fazlaca abartılı bulabilirsiniz ama bu dehşet verici bir şeydir. Zihni belirli bir süreliğine nitelikli bilgilerle doldurduktan sonra, o bilginin zihinde çentik veya yiv açmasına, iz bırakmasına izin vermeksizin öğrenilenleri yok kabul etmek, evet dehşet vericidir ve üniversite giriş sınavı kadar, hazırlama sürecinin de aslında çok verimsiz olduğunu hatırlatır. O hazırlık sürecinde bilginin sindirilmek yerine metalaştırılması, öğrencinin bilgiye yabancılaştırılması -elbette tersinden okunursa- kolay kolay üstesinden gelinir bir sistem başarısı (!) değildir. Sistem, kontenjandan çok fazla tâlip yüzünden âdil ve ince bir sıralama yapmak işinin üstesinden gelmek durumundaydı ve sırf bu yüzden bir kısmı şüphesiz faydalı ve gerekli fakat bir kısmı itibariyle kesinlikle cüruf sayılabilecek bilgi yığını ile bir “seçme” yapmayı umuyordu.

Üniversite giriş imtihanının “âdil” olduğu konusunda bir şüphem yok; geçen sene ÖSYM bürokrasisinin pek de iyi niyetli olmayan engellemeleriyle yaşanan krizi saymıyorum; sistem âdil, fakat faydasızdır. Tek başına sistemin âdil olmasının anlamı yok, çünkü öğretimle hayat arasındaki bağlantı ihmâl ediliyor.

Başbakan Erdoğan, yine bir yurtdışı gezisi esnasında eğitimle ilgili çok önemli bir hazırlığın ipuçlarını açıkladı. Seçme sınavının kalkması ve hazırlık kurslarının devreden çıkarılması kendi başına olumlu adımlardır. “Niçin”i konusunda itirazım yok, artık “nasıl”ını merak ediyoruz. Kapatılacak hazırlık kursları nasıl değerlendirilecektir; artık saçma sapan incelikte karmaşık ve devâsâ bir elek hâlini alan seçme sınavı yerine ne konulacaktır; bunları henüz bilmiyoruz.

Bu konularda ciddi bir zihnî hazırlık yapıldığına şahsen inanmak isterim.


Kaynak (Arşiv)