Ada!

Felix Culpa(*)

Ah efendim!

"Göller bölgesinde bir ada" olmanın affedilmez cürmünü nasıl tahmin edebilirsiniz ki; biliyorum mükeddersiniz; ama muğber olmadığınızdan eminim; belki bir miktar ye'se uğradınız lakin kahırlanma lüksüne sahip olmadığınızı biliyorsunuz, çünkü "göller bölgesinde ada" olmayı bilerek tercih ettiniz.

Ah efendim!

"Paran çoksa kefil, işin yoksa şahit ol" alçaklığına neredeyse vecize kıymeti atfedildiği bir cıvıklık ve namerdlik ikliminde karzarar hesabına bakmadan, "elalem ne der" endişesine kapılmadan, çekinilmesi gereken "asıl mercii"den gayrısına fütur göstermeden Hakk'a şehadet ve "sa'y"e kefalet etmenin ne gereği vardı sanki?

İnsanları eğitime teşvik etmek, zihinlerini bilgi ve hikmetle aydınlatıp genişletmek, geçmiş zaman efsanelerine gönüllü kölelik etmek yerine onları eskimeyen bilgiler etrafında şimdiki zamanın bilgisini haiz hür efendiler kılmak için didinmek neyin nesi oluyor efendim? Geleceğin hür ve bilgili insanlarına yatırım yaparken gönüllü köleleri ve yarı cahilleri tahrik edeceğinizi hesaba katmadığınız için suçunuz büyük. Siz, eski köye yeni adet getirdiğiniz için de suçlusunuz: Tahakkukunu mucizelerden beklediğimiz, en iyi ihtimalle uzak torunlarımıza havale ettiğimiz hülyalarımızı sanki sıradan bir iş görüntüsüyle ve mütevazi bir karınca sabrıyla teker teker gerçekleştirdiğiniz için cürmünüz affedilemez!

Sizden şüphelenmekte yerden göğe haklıyız efendim: Maziniz köpüklü yayla derelerinde yerli sabunla çitilenmiş bir beyaz mendil kadar temiz (ve tabii buruşuk!), şahsi servetiniz havsalamızı kurutacak derecede cüz'i, beşeri zaaf siciliniz insanı tedirgin edecek ölçüde fukara. Buna mukabil itibarınız anlaşılmaz ölçüde vasi; tahsil kariyeriniz hiç kimsede imrenti uyandırmayacak derecede sıradan; ama Türkçeye hakimiyetiniz ve tasarrufunuz "ala" derecede; ikna ve nüfuz kabiliyetiniz şaşırtıcı, millete hizmet siciliniz parlak muvaffakiyetle müzeyyen. Hele "dolgun başakların boynu bükük olur" kabilinden bir tevazuunuz var ki, ardında alışageldiğimiz mülk ve dünya nimetlerini bulamayınca biz darmadağın oluyoruz efendim! "Vird"iniz Hakk, tavsiyeniz sa'y u gayret, telkininiz sabır, teşvikiniz müsbet ilim, istikametiniz sulh ve teenni. Sizden şüphelenmekte biz yerden göğe haklıyız efendim! Bu portre o kadar alışılmadık çizgilerle yüklü ki, ne kadar "dur hele foyası çıkar yakında!" diye imal-ı fikr etsek beklentilerimiz boş çıkıyor.

Bir şeyler yanlış efendim; evvela bir "din hizmetkarı" vasfıyla maruf olduğunuz halde samimiyetinde iğne ucu kadar zaaf bulamadığımız "Türkiyeci" tavrınız, "yerli ve milli" nokta-i nazarınız bizi fena halde rahatsız ediyor; sizi zihnimizde hazır tuttuğumuz raflardan birine yerleştirmekte fena halde zorlanıyor ve sinirleniyoruz; bu kadar samimi, iyi niyetli, sulhperver, hoşgörülü, mütevazı olabilmek hakkını nereden alıyorsunuz? Buna hakkınız yok!

Bizi suçlamamalısınız efendim, bu işte bizim taksirimiz yok; biz, ancak bizim tabiatımıza benzeyen tabiatları anlamak ve tasnif edip rahatlamak kabiliyetine malikiz. Siz, bizim yaygın standartlarımıza uymuyorsunuz; açık vermiyorsunuz, zaaf göstermiyorsunuz, Hakk'ı tavsiye ediyorsunuz, devletle didişmiyorsunuz, ucuz düşmanlık edebiyatına iltifat etmiyorsunuz, siyasette kendi dolabınızı kurma fırsatını istihkarla karşılıyorsunuz, insanları üretken olmaya yönlendiriyorsunuz, pek kolay olduğu halde kendi tekkenizi kurmuyorsunuz, keramet satmaktan haya ediyorsunuz, buğz ve nefretten kaçınıyorsunuz!

Olur mu efendim, bu kadarı da olur mu?

Siz bizim ölçülerimize göre standart dışı bir karaktersiniz; bizi bu halinizle çok rahatsız ediyorsunuz; bizde tedirginlik ve şüphe uyandırdığınız için bizi bile suçlamamanız bizi kahrediyor.

Efendim, bu kadar iyi olmaya hakkınız yok; bu kadar iyi olduğunuz sürece sizi anlamamaya ve size yakınlık duymamaya kararlıyız; "bunların kalbine niçin nüfuz edemiyorum" diye şahsi bir cehdiniz varsa, Dostoyevsky'nin "Karamazov Kardeşler" isimli eserindeki "Büyük Engizitör" faslını okumalısınız; o zaman bizi muhtemelen anlayacaksınız! Okuyunca göreceksiniz ki sizinle biz medeniyet tarihinin iki zıt karakterini temsil ediyoruz.

Sakın bir daha bizi bile affettiğinizi söylemeyin efendim; bu tavrınız bizi büsbütün çileden çıkarıyor: Biz sizde affedilmeye layık değerler bulamazken bize muğber olmadığınızı bile söylemeniz dayanılır gibi değil; bu kadarına hakkınız yok.

Ah efendim, göller bölgesinde bir kayık olmak dururken niçin "ada" olmayı seçtiniz?

(*) Hayırlı günah!

Not: Geçen perşembe günkü "Nehc'ül Belaga" başlıklı yazımda, tamamen bana ait bir sersemlik eseri olmak üzere Ziya Nur Bey'den "rahmetli" olarak bahsettim. Bu affedilmez ayıbımı düzeltiyor, okuyucularımdan özür diliyor ve Ziya Bey'e uzun ömürler dileyerek ellerinden öpüyorum.


Kaynak (Arşiv)