"Abiyane" bir habere dair

Manşette gerdan titretip göbek atmanın, kalça kıvırıp "rampi rampi" tempolarıyla ince bel figürleri sergilemenin nasıl bir şey olduğunu artık biliyoruz; Hürriyet gazetesi, basın dünyasındaki kıdemine ve "ağırlığına" yaraşmayan bir tiz sevinç edasıyla geçtiğimiz çarşamba günü müjdeyi verdi: "Failatün failün dönemi bitiyor". Haber manşet haberi ama aslında hepsi bir paragraftan ibaret, üstelik mahreci de belirsiz; "Bakanlık" lise müfredatındaki edebiyat tarihi derslerini kaldıracakmış ve böylece edebiyat tarihi öğretiminde dünden bugüne değil, bugünden düne doğru bir istikamet takib edilecekmiş. Gerisi editör şişirmesi ve bir yığın temenni; meselâ manşet spotundaki ibare şöyle, "Önce Orhan Pamuk, Buket Uzuner vs. gibi yazarları öğrenecek gençler, sonra Tanzimat ve sonrası yazarları tanıyacak". "Sonra Tanzimat ve sonrası yazarları.." ibaresindeki kakafoniyi kime maledelim; editöre mi, yoksa bir cümlelik haberi bomba gibi patlatan muhabire mi?

Manşetin hemen altındaki 48 puntoluk cümledeki vurguya dikkat: "Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimde gerçeğe dönüyor". Bu cümlenin ortasındaki virgülün ne işe yaradığını Hürriyet'in editoryal kadrosu düşünedursun "eğitimde gerçeğe dönmek" ibaresindeki kirli yoruma dikkat kesilelim; hani haber metninde yorum yapılmayacaktı? Gerçeğin ne olduğunu, ne zamandan beri Hürriyet gazetesi tesbit ve telkin etmeye başladı?

Haberin doğru olup olmadığını bilmiyorum; doğrusu Milli Eğitim Bakanı'nın böyle bir icraatta bulunması beni şaşırtmaz; eğer doğruysa isabetli olup olmadığını ayrıca tartışırız ama haberin sunuluş tarzı, bana göre tam bir editörlük skandalıdır. "Okuyucu anlamayabilir, televole üslubuna çekelim ki önemi farkedilsin" yaklaşımını alenen kınıyorum. "Failatün failün dönemi bitiyor" ibaresindeki tahkir, bütün edebiyat öğretimini Hababam Sınıfı seviyesinde gören ve aşağılayan bir muhteva içinde. Okuyan da zanneder ki liselerdeki edebiyat dersleri neredeyse medrese ruhuyla yapılmaktadır. Yanlış. Derdimiz orada değil. Bizim bütün eğitim sistemimiz, gençlerimize bırakınız edebiyat zevki ve derinliği kazandırmayı, anadil öğretmekten bile âciz. Biraz ufkunuz varsa bu meseleyi tartışabiliriz. Temelinden çatırdamış bir eğitim sistemi üzerinde yapılması düşünülen minik bir makyaj ameliyesi bu; yapılsa ne olur, yapılmasa ne olur? Hiç!

Plağın arka yüzüne, yani Hürriyet'in aynı nüshasındaki spor sayfalarına geçiyoruz: Galatasaray Kulübü Başkanı Cansun demiş ki, "Fatih Altaylı'yı bir türlü susturamıyoruz Abiyane olacak ama, fazla traş cildi bozar". Haberin alt başlığı aynen böyle. Evvela fiziki kusurlar: İki cümle arasında bulunması gereken nokta unutulmuş, "ama"dan sonra ilave edilen virgül ise cabası. Muhtevaya geçiyoruz: Ne demek "abiyane"? Sakın "âmiyâne" olmasın? Dikkatten kaçmıştır, sayfa editörü lisede çok "failatün" tekellüm ettiği için zihni karışmıştır diyelim ama o ne? Haber metninde, o garip kelime ısrarla tekrar ediliyor; "Abiyane olacak ama..." İyi de, Türkçe'de "abiyane" diye bir kelime yok ki? Edebiyat tedrisi hakkında manşetten ahkâm kesen bir gazetenin editörü, sözü dirhemle tartarak tasarrufa mecburdur; böyle "abiyane" falsolar yapmak yakışmıyor.

Doğan Hızlan'ın mâlum haberin eteğinde duyurulan "Artık gençler edebiyatı sevecek" saflığına ayrıca değineceğim; tabii bu arada "Artık editörlerimiz Türkçe yanlışı yapmayacak" başlıklı bir yazı lûtfetmez ise...


Kaynak (Arşiv)