75. Yılda "Cumhur", Cumhuriyet'in neresinde?
Tırnak içinde "Cumhuriyet" tâbiri, devletimizin 75 senelik serencâmını temsil ediyor.
Bu tâbirde hepimize ait olan, olması gereken şeyler var: Cumhuriyet, üç çeyrek asırdan beri, mânidar bir topluluk, bir "millet" olarak kurabildiğimiz en büyük organizasyonun "tarz"ı. Devletin şeklini târif eden anayasanın ilk maddesi öyle diyor: "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir".
75 seneden beri cumhuriyetle idare edilen bir toplumun cumhuriyete bakış açısı merak edilmeye değer. Belki bu sene, 75. yıl kutlamaları çerçevesinde halkın cumhuriyetten ne anladığı konusunda etraflı bir anket yapılır da "cumhuriyet"le "cumhur" arasındaki ilişkinin mâhiyetini daha yakından görebiliriz.
Bana göre anayasamızın ilk maddesindeki "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir" hükmüyle târif edilen yönetim esprisi, daha Cumhuriyet'in ilân edildiği andan itibaren millet tarafından benimsenmiş bulunuyor. Bu noktada birilerinin "Cumhuriyet düşmanları" edebiyatı yapmasını garip buluyorum: Cumhuriyet'in antitezi ben diyeyim monarşi, siz deyiniz krallık. Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı inkılâplar içinde en isâbetlisi, hiç şüphesiz idare tarzının "meşrûtî monarşi"den cumhuriyete dönüştürülmesi olmuştur. Atatürk'ün yakın çevresindeki birkaç silâh arkadaşından başka cumhûrî idareyi tenkid eden çıkmadı; kaldı ki onlar, cumhuriyetin kendisinden ziyade ilân tarzı hakkında tenkidlerini dile getirmişlerdi. Millet, cumhuriyete kolay intibak etti, cumhuriyet fikrini hazmetti ve hatta cumhuriyet fikrini aştı; işin garip tarafı "devlet"in, cumhuriyet fikrini hâlâ lâyıkınca hazmedememiş olmasıdır.
Meşrûtî Cumhuriyet ne demek?
1923'te "meşrûtî monarşi"den cumhuriyete geçişimiz büyük bir problem teşkil etmedi; asıl zorluk meşrûtî monarşiden, "meşrûtî cumhuriyet"e geçişte yaşanıyor: Mâlumdur ki "cumhuriyet" sıfatını devletin resmî etiketine iliştiren pekçok farklı rejim var: Irak da cumhuriyet, Çin Halk Cumhuriyeti de. O halde "cumhuriyet" kavramının içinin nasıl doldurulduğuna bakmalı! Meşrûtî Cumhuriyet'ten kasdettiğim işte bu. Türkiye'de oy kullanırken siyâsî tercihde bulunabilen herkes "meşrûtî cumhuriyet"in ne mânâya geldiğini biliyor: Meşrûtî cumhuriyet, içi, demokrasinin bütün lâzımeleriyle doldurulmuş cumhuriyet idaresidir. Halkın kendi kendini idare hakkını teslim etmek yetmiyor; halk, kendi kendini idare etmeğe kalkıştığı zaman ona "hötzöt" etmemek mârifet. "Bu ahali aklı yetmemiş kız çocuğuna benzer; kendi gönlüne bırakırsan ya mürtecîye kaçar, ya komüniste..." evhamıyla cumhuriyeti sahiplenmeye kalkışanların tavrı, doğrusu artık kabak tadı veriyor. Halka güvenmeyenlerin cumhuriyetçiliği artık hiç çekilmiyor; 75'inci yılda devletin vatandaşlarına hâlâ, sanki aksini ileri süren varmış gibi cumhuriyeti propaganda etmesi, mevhum odaklara cumhuriyetin faziletlerini hatırlatması bence gereksiz.
Cumhuriyet mayası tuttu; şimdi daha fazlası
Sözün özü şu: Cumhuriyet mayası tuttu. Türk milleti bu demden sonra ne kral kaprisi çeker, ne pâdişah nazı; başında ne diktatör kasketi görmek ister, ne de kerâmeti kendinden menkûl bir şarlatan. Türk milleti şimdi daha fazlasını istiyor, cumhuriyetin daha fazlasını, yani hukuk devletini, yani temel haklar teminatını, yani yargı bağımsızlığını, yani tek kelimeyle "muasır ve medenî" dünyanın kendine lâyık gördüğü idare tekniğini, yâni demokrasiyi istiyor.
Cumhuriyeti küçümsemek niyetinde değilim ama cumhuriyet kavramında takılmış plak iğnesi gibi aynı şeyleri tekrarlamanın faydasızlığını işaret etmek istiyorum. "Cumhuriyet" deyince nedense hep fraklı, smokinli, kostümlü, danslı baloları, çiçek ve çelenklerle süslenmiş tâkı zaferleri, mektep talebelerinin yanaşık düzende yürüyüş eylemlerini hatırlayan, o tablo içinde "cumhur"u nereye koyacağını bilemeyen ve bu değerlendirme hatâsını kuşaklar boyunca tekrarlayarak zamanla cumhuriyeti, yönetici sınıfın hayat görüşü gibi takdim etmeğe kalkışan anlayış, artık pek "demode" kalıyor. Az zamanda çok işler başardığımızı niye inkâr edelim; ama bizimle birlikte başka toplumlar da büyük işler başardı ve hattâ bizden sonra yola çıkanlar bizi fersah fersah geride bırakıyorsa, bunu da tesbitten kaçınmayalım.
Bir "Ara" yekûn hattı çekmeyecek miyiz?
Devlet başkanımız, kutlama törenlerine "cumhur"un katılması için haklı ikazlarda bulunuyor; 75 yılda "cumhur"u, cumhuriyetin neresine yerleştireceğini hâlâ kestiremeyenler için isâbetli bir ikaz bu. Türk milleti, devletini "ırz"ıyla bir tutan bir gelenekten geliyor; ona "devletini sev, ona sahip çık" diye hatırlatmada bulunmak gereksiz. Bence 75. yıl kutlamalarında "cumhuriyet" anafikrinden ziyade Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 75 yılı vurgulanmalıydı. 75 yıl, bir devletin istikametini teşhis etmek için yeterli bir süredir. Benim fikrime itibar edilseydi bu vesileyi "cumhuriyetin 75. yılı" olarak değil, "devletimizin 75 yılı" anafikriyle gündeme getirirdim; kutlama faaliyeti olarak konserli, havai fişekli gösterilerden ziyade meseleyi 75 yılın muhasebesi olarak değerlendirirdim. Hiçbir gölgeden ürkmeyen, kendi hakikatinden çekinmeyen bir tartışma ortamında 75 yıllık icraatın altına bir yekûn hattı çektirip, şu üç çeyrek asrı bütün vecheleriyle tartışmaya açar, bu konudaki yayın ve sair ilmî faaliyetleri desteklerdim. Bu mânidar yıldönümünde "cumhur"a sunulacak en anlamlı hediye, hiç şüphesiz evrensel hukuk normlarına uymayan bazı anayasa maddelerini yeniden gözden geçirerek Türk milletinin, "muasır medeniyet seviyesindeki" toplumlar kadar haklara ve hürriyetlere lâyık olduğunu isbat etmek olurdu. Devletimizin 75. yılında, nicedir benimsediğimiz "cumhuriyet"imizi, "muasır" demokratik nükte ve kurumlarla desteklemek ne kadar güzel bir jest olurdu.
Henüz vakit geçmiş değil; belki Fransızların "raison d'Etad" dedikleri hikmeti devlet"e taze bir ilham gelir de, 75 yıllık cumhuriyet serüvenimizle ciddî, ilmî, ağırbaşlı, endişesiz ve önyargısız bir tarzda yüzyüze gelebilmek fırsatını bulabiliriz. Gönül bunu istiyor.
Türkiye Cumhuriyeti bizim devletimiz; bugünün "devletlû"ları, devleti halktan daha fazla sahiplendikleri, hatta sevdiklerini ve esirgediklerini düşünebilirler ama, bu devletin dünü, bugünü ve yarını bizim için en az onlar kadar önem taşıyor. Türkiye Cumhuriyeti, sadece vatandaş sıfatını taşıyanların değil, onun misyonunu hisseden ve anlayan çok daha büyük bir kitlenin, yani "bizim" amiral gemimiz; onun 75. yılı hakkında bizim de söyleyeceklerimiz var. "Ne sıfatla?" diyeceklere cevabımız şudur;
Biz bu cumhuriyetin "cumhur"uyuz; bundan âlâ sıfat mı olur?