40 $, hem de ‘döge döge’
Meğer hânum, Oğuzda Duha Kocaoğlu Deli Dumrul derleridi, bir er varıdı. Bir kuru çayun [deryâ deniz] üzerine bir köprü yapdurmışıdı. Geçenden otuz üç (km başına) akça alurıdı, geçmeyenden döge döge kırk akça [USD] alurıdı. Bunu niçün böyle ederidi? Anun içün ki menden deli, menden güçlü er varmıdur ki çıka menümle savaşa deridi. Menüm erligüm, bahadurlugum, cılasunlugum, yigitlügüm Ruma [ABD- AB, faiz lobisi], Şama [Suriye-Rusya] gide, çavlana deridi.
Meğer bir gün köprüsünün yamacında bir bölük oba konmışıdı. Ol obada bir yahşı hob yigit sayru düşmüşidi. Allah emriyile ol yigit öldü. Ol yigit üzerine muhkem kara şiven oldu. Nagâhandan Deli Dumrul çapar yetdi; aydur: Mere [Bre!] kavatlar, ne ağlarsız, menüm köprüm yanında bu gavga nedür, neye şiven edersiz dedi. [Kavat, hâşâ bugünkü mânâsında değil, korkak, cesaretsiz gibi bir şey oluyor]
Ayıtdılar: Hanum, bir yahşı yigidümüz öldü ana ağlarız dediler.
Deli Dumrul aydur: Mere yigidünüzü kim öldürdü?
Ayıtdılar: Vallahi beg yigit, Allah teâladan buyruk oldu, al kanatlu Azrail ol yigidün canın aldı dediler.
Deli Dumrul aydur: Mere Azrail dedügünüz ne kişidür kim adamun canun alur? Ya kadir Allah, birligün, varlıgun hakkıyiçün Azraili menüm gözüme göstergil; savaşayım, çekişeyim, dürüşeyim, yahşı yigidin canın kurtarayım, bir dahı yahşı yigit canın almaya dedi. Kayıtdı, döndü, Deli Dumrul evine geldi.
Hak taâlâya Dumrulun sözü hoş gelmedi. Bak bak, deli kavat, menüm birligim bilmez, birlügüme şükür kılmaz. Menüm ulu dergâhumda geze, menlik eyliye, dedi. Azraile buyruk eyledi kim: Ya Azrail, var dahı ol deli kavatun gözüne görüngil, benzini sarartgil, canunu hırlatgıl, algıl dedi.
Deli Dumrul kırk yigidilen [Avâne takımı] yiyüp içüp otururiken nagâhandan Azrail çıkageldi. Azraili ne çavuş gördü, ne kapucu [yakîn korumalar] Deli Dumrulun gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya âlem Dumrulun gözüne karañu oldu.
…
Yer dar, rahmetli Orhan Şaik hocamızın nüshasından verdiğim alıntının gerisini özetleyim: Dumrul, Azrail’i görünce, ‘Bak ak sakallı koca adamsın, var git sana zararım dokunmasın’ diye kibarca tehdid eder. Azrail tınmayınca Dumrul, ‘Ula uşaklar, kapıları tutun, ben şu Azrail’i öldüreyim, yahşı yiğidin canını kurtarayım” diye kılıcı çalınca Azrail, bir kuş olup uçar gider. Avâneleri ‘seninki korktu da kaçtı’ diye kas kas gülerler. Dumrul ise ‘Şu kuşu doğana aldırayım da görsün’ diye atına binip yola çıkar fakat Azrail, Dumrul’un atının gözüne görününce at ürküp Dumrul’u yere çalar (Bu atı nereden hatırlıyor olabiliriz ki?) Azrail, Dumrul’un ağ göğsü üstüne basıp, hırlatmaya başlar. Dumrul aman diler, ‘Bilmedim, bağışla; gençliğime doyamadım. En iyisi sen aradan çık, ben doğrudan Allah Teâlâ ile görüşeyim’ deyince bu sözü Allah’a hoş gelir. ‘Kendi yerine bir can bulsun, canını bağışladım’ der. Dumrul evvel babasına gider, babası ‘Dükkân senin; mal, para, kupon arsa ne istersen vereyim ama can tatlı evlât’ deyince sıra anasına gelir; anası ‘Can cümleden aziz, kusura bakma’ diye savuşturur oğlunu. Nihayet Dumrul, ‘yahu bari evdeki eşimle helâlleşeyim’ diye hanımına gider. Dumrul’un eşi, ‘Menüm canum senun canuna kurban olsun’ deyince Dumrul hanımına kıyamaz. Azrail’e, ‘Bilader ya ikimizi de bağışla veya ikimizin canını beraber alıver’ der. Bu safdil talep de Hak indinde hoş karşılanır. Azrail, Dumrul’un ebeveynini öbür tarafa tek istikametli bir bilet keserken Dumrul ve eşine 140 yıl daha avans verir.
Hanum hey, kıssadan hisse şudur: Geçenden 33, geçmeyenden ‘döge döge’ kırk USD almak Deli Dumrul ‘sünneti’dir ve Dedem Korkut’un kavliyle bir Oğuz geleneğidir! İmdi ol köprünün yerinde yeller esmektedir. Dumrul ise… tüh, yerim bitti!