2B’ciler dayanın; Robin Hood geliyor
Böyle canlı, yoğun ve kışkırtıcı konuların tartışıldığı bir esnada, anamuhalefet liderinin, kolayından ihanet edebiyatı yapmak yerine imar işlerini, 2B uygulamalarını ve emsâl değerleri gibi geometrik diziyle rant üreten uygulamaları eleştirmesi güzel şey, bir nevi şövalyelik.
Hoşuma gitti, kendi kendime, “Aşkolsun Kemal bey, gerçekten konulara şahsî yaklaşım tarzınızı parti politikası haline getirebilmiş olsanız, Türkiye’ye ilginç ufuklar açılacak” diye düşündüm. Her nedense Sayın Kılıçdaroğlu’nun bütün kamuoyuna hitab edip partisine yeni taraftarlar kazandırmak yerine parti için dengeleri kımıldatmamak için “Elimecbur” mevzular üzerinde durmak zorunda kaldığını düşünüyorum.
Bileğinin gücüyle, partideki tutucu unsurların setini yıka yıka genel başkanlığa gelmiş olsaydı Kılıçdaroğlu’nun hakikaten CHP’yi bambaşka, yeni bir parti şekline dönüştürmeyi arzuladığını sanıyorum. Zihninden başka şeyler geçiyor ama her doğru bulduğunu söyleyemiyor kanaati var bende. Belki haksızlık ediyorum, ne olursa olsun grupta, CHP’nin farklı bir çığırda da etkili siyaset yapabileceğini imâ ettiği konuşmasını beğendim. Özellikle emsal oranlarının artırılmasıyla yüksek rant üretilmesi konusunda söyledikleri tartışılmaya değer şeyler.
Gayrimenkul lobisini, imar prensipleri doğrultusunda disiplin altına almak, belki “barış süreci”ni kazasız-belasız tamamlamaktan daha zor, daha çetrefil bir mesele; zira konu doğrudan siyasetle, ideolojik kamplaşmayla, falan veye filan zümrenin hayat tarzı ile ilgili değil; by-pass kanalları marifetiyle siyaset cihazını etkileyen ve yönlendiren gayrimenkul lobisine “dur bakalım” diyebilmenin, çözüm yolunda ülkeye ihanet etme edebiyatından çok daha ağır riskleri var. Belki de “siyasetin finansmanı” adını verebileceğimiz, siyasi iktidardan çok daha güçlü bir otoriteden bahsetmekteyizdir farkında olmadan.
Bu noktada Sayın Kılıçdaroğlu’nun kâğıt üzerinde haklı görünen eleştirilerini zayıflatan husus, partisinin “Şehremâneti” yönetmek mevzuunda iktisab ettiği tartışılır sâbıkadır. “Kentleri bu hale getiren kim; biz miyiz, hayır! O belediye başkanları kim? Bizim belediye başkanımız mı? Hayır” cümlesinin ayakları yere değmemekte ısrar ediyor. Hele hele 2B konusunda önceleri hükümet teklifine yakın duruş gösterirken bugünlerde, 2B kapsamına girenleri bir nevi, “Toprak işleyenin, su kullananın” kapsamına alıvermesi hiç inandırıcı görünmüyor: “Yine söylüyoruz. Kullandığınız bu araziler, ananızın ak sütü gibi helaldir. Bu arazileri sizden kimse alamaz. Aldıkları zamanda yanınızda bir CHP’li göreceksiniz” sözleri, şehircilikle ilgili hassas ve hakça politikalar geliştireceğini vaadeden CHP için hiç de tutarlı bir açılım değildir. “Emsâl”le artırılan haksız rant değerlerine yiğitçe itiraz edebilen bir partinin, 2B konusunda yerli Robin Hood efelikleri geliştirmesi açık çelişkidir.
2B uygulamasının sadece mâsum orman köylülerini doğrudan ilgilendirmediğini, konunun arkasında orman köylüleri kadar mâsum sayılmamak gereken arazi spekülatörlerinin de saklandığını CHP bilmiyor olaYine ilk sözümdeyim; Kemal Bey, kendi düşündüklerinin siyasetini yapabilse eminim çok farklı şeyler söyleyecek ve bu kabil tutarsızlıklara düşmeyecek. Söze güzel başlayıp ardını getirememek, final cümlesinde bütün inandırıcılığını kaybetmek hoş değil.
Bazılarına şaka gibi görünecek ama milletin CHP’ye en çok ihtiyaç duyacağı demler yaşıyoruz. Âkıl olması şart değil fakat mâkul bir CHP’ye, hükümetin de büyük ihtiyâcı var. Sözün anlaşılmaz gibi görünen kısmını nasib olursa bir sonraki yazıda açmaya çalışacağım.