Yoksul çocuklarının eti
Rus Dışişleri sözcüsü Zaharova, “Bu olay bizim için büyük facia. Ankara'nın bunu anlaması lâzım” diyerek sayın Cumhurbaşkanımız'ın ‘Rusya iki pilot yüzünden iyi dostu Türkiye'yi kaybetti' sözlerini eleştirdi.
Zaharova haklı ve haksız: Haklı, çünkü iki ülke arasındaki ilişkinin, nitelikleri ne olursa olsun ‘iki insan' yüzünden bozulduğu yorumunda, insanı sayıya indirgemenin inciticiliği var. Meselâ ‘Rusya-Türkiye ilişkileri iki portakal veya iki otomobil yüzünden bozuldu; değer miydi?' cümlesini herkes anlayabilirdi. Portakal veya otomobil insandan daha değerli değildir. Peki insandan daha değerli olan nedir? Cevabı azzz sonra...
Zaharova haksız, çünkü politikacılar bunu hep yaptılar, yapıyorlar ve bundan sonra da yapacaklar; haksız çünkü ‘Milli menfaatler, ülkenin bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğü, selâmeti, barışı, milli gurur vb.' gibi gerekçelerle politikacılar çok kolayca, adeta hiçbir insânî hesaplaşma ve vicdan kaygısı çekmeksizin ‘başkalarının' çocuklarını ölüme sürerler. Bu olgunun en berrak ifâdelerinden biri Ulusalcı takımının popülerleştirdiği, ‘Mevzû vatansa gerisi teferruattır' vecîzesidir. Kısa okuması şöyledir bu vecîzenin, ‘Vatana nisbetle vatandaşlar birer hiçtir!'
Millî devletler dönemi başlamadan önce politikacılar, aynı ‘espri'yi, din veya kilise aşkına, imparator veya kral adına, hatta Tanrı nâmına tekrarlıyordu. ABD, kendi çocuklarının uzak ülkelerde ölmelerini ‘Demokrasi, hürriyet, evrensel değerler' gibi farklı kelimelerle izah etti ve mâkulleştirdi. Politikacılar bunu hep yaparlar ve yapacaklar. Politikacıların asla yapmayacakları şey, bizzat kendi evlâtlarını adı ne olursa olsun ‘ulvî' bazı amaçlar uğruna savaşmaya ve ölüme göndermektir. Mevzû evlâtsa gerisi teferruattır çünkü!
Sayın Cumhurbaşkanımız ‘iki pilotun ölümü, onbinlerin ölümünden, kitlelerin yoksullaşmasından, ırzın, canın, malın orta malı olmasından daha iyidir' demeye getirdi aslında. Bütün savaşların kökünde bu reddedilemez mantık vardır. Çokluğun selameti için bazı insanların ölümü tercih edilebilir; bu mantık, yeri geldiğinde en dindar, en hümanist, en demokrat ruhlara bile diz çöktürür. İnsanlığın en büyük çelişkisi; öyle olmasa, savaş denilen millî cinnet hâlini en güçlü insanlık geleneği olarak devam ettiremezdik.
Eeyy Zaharova bacı, seen Çarlık Rusya'sında yüzbinlerce Mujik'i, Sovyet iktidarında sayısız proleteri cephelerde sırf birer kemiyetten ibaret sayarak kırdıran bir siyasetin şimdiki sözcüsü değil misin? Rejimini pekiştirmek için milyonlarca muhalifi sürgüne uğratan, diri diri rejim kamplarına gömen, açlıktan inim inim inleten biz miydik? Şimdi kalkıp hangi suratla bize iki pilotun hesabını soruyorsun?
Öğrencilerim hatırlayacaktır, yeri geldiğinde, ‘Sizleri onbeş dakikada kısa bir nutukla ölmeye ve öldürmeye yönlendirebilirim. Bunun mekanizması basittir; bütün milli tarih ve edebiyatımız, bizi bazı şeyler uğruna ölmek ve öldürmeye hazırlayan parlak cümlelerle doludur' derdim de, kaç kişi anlardı bilmiyorum.
Bütün savaşlar yoksul çocuklarının etiyle pişirilir; geride kalanlar ‘Çocuklarımız yüksek bir gaye uğruna canını verdi' tesellisiyle hayata tutunur; politikacılar, ‘Ülkeyi sahipsiz mi sandınız, gerekirse bin mislini yine yaparız' diye efelenir dururlar.
Toplama briketlerle çatılmış derma-çatma gecekondu damlarına çekilen, o evden büyük bayrakları düşünüyorum; acısının derinliğinden sesi çıkmayan yoksul şehit yakınlarını... İki noktada birleşiyorlar: Evlâtları şehit, hâlleri yoksul.
Politikacılar mesleğe girerken, ilk savaşta cepheye gitmeye hazır on yakınının adı yazılı bir liste vermeye zorlanmalı. Servet beyannamesi gibi bir şey: Ailemden ölmeye hazır çocukların listesi. O zaman savaşlar rasyonel bir zemine oturacaktır ancak.