Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu, Aksaray'da hanımlara hitaben yaptığı konuşmada "Başörtüsü İslam'ın ön şartı değildir" diye fikir belirtince, vakfın genel müdürü tarafından alelacele tekzib edilmiş.

Ayşe Hanım ne demiş de, Genel Müdür Ali İhsan Bey onu tekzib etmiş; bu, şimdilik ikinci derecede önemli. Ali İhsan Sarımert'in açıklamasındaki bazı cümleler dikkatimi çekti ve bu cümleler hakkında yüksek sesle düşünmek istiyorum. Sarımert, "Ayşe Hanım'ın konuşması vakfın görüşü gibi algılanmış, bu doğru değildir" dedikten sonra Türkiye Diyanet Vakfı'nın Diyanet İşleri ile ilişkisinin tabiatını açıklama ihtiyacı duyuyor: "Dini konularda hüküm çıkarma ve görüş beyan etme yetkisi bulunmayan Vakfımızın, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın faaliyet alanlarına, aldığı kararlara ve dini konularda toplumu aydınlatırken verdiği bilgilere ve açıklamalara ters düşmesi mümkün değildir."

Bu sözlerden şunu anlıyoruz: TDV, Diyanet İşleri bünyesinde kurulmuş, varlık sebebi DİB'in hizmetlerine destek olmak ve katkı sağlamaktan ibaret bir teşekküldür ve hiçbir şekilde DİB ile ters düşmesi söz konusu olamaz.

Bilmiyorum bu açıklamada bir gariplik dikkatinizi çekti mi? TDV, Vakıflar Kanunu'na göre vücut bulmuş bir tüzel kişilik ve öyle olduğu için kendiliğinden "sivil toplum" dediğimiz alan içinde yer alıyor. Sivil toplum kuruluşlarında "gönüllülük" esası önde geliyor ve bu kuruluşlar "sivil" olmaları icab ettiği için, "kamu alanı"nın dışında duruyor; veya kitaba göre öyle olması lazım. Ne var ki bizde çeşitli kamu kurumlarının "yavrusu, en hayırlı evladı" niteliğinde pek çok yarı-sivil vakıf mevcut. Adlarını saymama gerek yok; falan kamu hizmetini destekleme vakfı deyince, sivil mi, kamu kuruluşu mu olduğuna bir anda asla karar veremeyeceğiniz garip teşekküllerle karşı karşıya geliyorsunuz. Kanunen bal gibi bir sivil toplum kurumu fakat kendini kamuya, kamu hizmetine adamış vefâkâr ve cefâkâr kuruluşlar bunlar.

Eğri oturuyor olabiliriz ama gelin doğru konuşmayı deneyelim; aslında sivil toplum kuruluşu filan değiller; sadece para toplamak ve bu parayı tasarruf etmek konusunda mevzuatın dışına çıkamayan bazı kamu kurumlarının icat ettiği, kanunî bir hülleden ibaretler ve öyle olduğu için bir vakıf mensubunun, tartışmaya sebep olması muhtemel bir konuşması apar topar tekzibe uğruyor, "hâşâ, bizden böyle aykırı fikirler çıkabilmez; çıksa da bizi bağlamaz" diye telâşeli vaziyetlerle karşılaşıyor, tebessüm ediyoruz.

Burada isimlerle ve fikirlerle ilgili değilim; kamu alanına hülle ile iliştirilmiş bütün vakıf ve derneklere tebessüm ediyor, bir başka deyişle acı acı gülümseyerek diyoruz ki:

Ufağından en kodamanına genellikle her Türk vatandaşı, kendini devletle ve kamu alanıyla bir şekilde ilintilendirmeden rahat uyku uyuyamaz. Devletin dışında ve devlete rağmen bir araya gelmekten ürker; kamu alanlarının dışında var olabilmeyi içine sindiremez; onun için demokrasi kültürü zayıftır, siyasi kültürü ise bir partinin kayıtlı üyesi veya sempatizanı olmaktan ötelere varmaz pek. "Çok uzattın ama hoca" diye homurdananlarımız, Türk siyasi hayatında parti içi demokrasilerin en sağcısından en solcusuna uzanan yelpazede nasıl acıklı biçimde birbirine benzediğini -fakat acı bir tebessümle- uzun uzun düşünmelidirler.

Gelelim işin fikriyat faslına: TDV Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu Hanımefendi'yi şu ortamda gösterdiği fikrî ve medenî cesaretten ötürü alenen tebriki vazife addederim. Kendisini yalnız ve biraz da ötelenmiş hissettiği şu günlerde Ayşe hanımların gerek şahsi, gerek "birer sivil toplum kuruluşu üyesi" olarak doğru bildiklerini söyleme hakkını sonuna kadar destekliyor ve sakıncalı zannedilen fikirlerini paylaştığımı zevkle ifade ediyorum.