Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Seçim yapalı 50 gün oldu, yeni hükümetten ses-soluk yok; koalisyon çalışmaları derseniz, “iyi iş çabuk çıkmaz” düsturunca gamsız bir tempoda ilerliyor ama müsterih olalım.

AKP eksik olmasın, ülkeyi hükümetsiz bırakmadı, işlere eskisi gibi vaziyet ediyor ve hatta eskisinden daha da muktedir bir havası var. Muhalefetimiz üstünden Volkswagen geçmiş tavuk gibi sermest bir dağınıklık içindeyken güzeller güzeli hükümetimiz memleketi -n'aaptı etti!- PKK'ya karşı topyekûn çatışmaya soktu. Jetlerimiz ‘düşman'ı nerede olursa olsun buluyor ve vuruyor; genellikle yurtiçi hedefler bombardıman ediliyor ama olsun. Manşetler ardından alevler saçan jet ve şehit haberleri ile dolu; böylece “Ben kahramanım, sen vatan hainisin; sıkıysa kına bakalım teröristleri” doğrultusundaki vatanperverlik testleri de yeniden dolaşıma girdi.

Eksik olmasınlar, ülkemizde vatanperverlik oldukça eşit ve dolgun paylar halinde dağıtılmış bir güzelliktir; öyle olduğu için sadece bu gibi zor günlerde değil; sıradan, ‘lâylâylom' modundaki âvâre zamanlarda bile ülkemizde daima hazırkıta bekleyen nöbetçi ve kadrolu vatansever odaklar hiç eksik olmaz. Resmi binalardaki yangın köşeleri gibi onlar bize daima kimlerin hain, kimlerin yurtsever oldukları konusunda manyetik pusula gibi doğru yönlendirme bilgileri sunar, vatana karşı aşkımızı ve sadâkatimizi tazelememiz için tatlı sert ikazlar yaparlar.

Hani onlar olmasa, -evet hepimiz vatanseverizdir filan ama-, farkına bile varmadan ihânet sarmallarına kapılıp gitmemiz işten bile değildir. Vatanseverlik, büyüklere karşı irdelenmez ve sorgulanmaz bir hürmeti gerektirir ve işin püff noktası burasıdır. Memleket büyüklerine huzur-u kalb ile tam bir imân ve itminân. Onlar yanlış yapmazlar ve yanlış gibi görünen saçma kararlarında bile eğer yeterince aranırsa derin hikmetler ve esaslı faideler vardır.

Bir vatansever fazla soru sormaz, fazla meraklı davranmaz, öyle ‘demokratik haklarım felan fıstık' diye ortaya döküp burnunu üstüne vazife olmayan şeylere sokmaz. Düdük çalınıp kösler vurulduğunda her çeri, atını ve pusatını hazırlayıp büyüklerden gelecek direktiflere kulak kesilir. Vatan mevzubahs olunca eskiden söylenmiş kötü sözler, beddualar, kargışlar ve hatta hakaretler bile geçersizleşir. Saraydan davet mi var? Aşk ü şevk ile, inançla, iftiharla, kalbi yüksek vatanperverlik hisleriyle kıpır kıpır ve koşar adım davete icabet edilir. Bilgi mi verilecek? Kemâl-i tâzim ve hürmet ile o bilgi alınır, öpülür, koklanır ve muşamba beze sarılarak muska şeklinde muhafaza edilir.

Tabii bu gibi kritik zamanlarda, hilkaten vatan sevgisinden mahrum yaratılmış, ukalâ, kanında muhakkak sûrette düşük budunlardan kan örneği taşıyan bir kısım insan müsveddeleri, -ki bunlara değil ekmek, su bile vermek israftır- mırın kırın etmeye, “Ne lüzumu vardı şimdi iç savaşı körükleyip kardeşi kardeşe kırdırmaya?” diye münafık lâflar etmeye başlarlar. Hatta afedersiniz, “Dağa taşa salladığınız bu bombaların parasını ben vergilerimle ödüyorum” diyenler bile çıkar. Oysaki böyle zor zamanlarda paranın-pulun, bütçenin, israfın, borsanın, dövizin hesabı yapılmaz. Yapan nâmerttir; kafa karıştırıcı soru soran âdinin önde gidenidir. Ülke büyüklerine itaat etmeyen –meselâ meselâ; hah buldum- ‘Şerefsizdir!'. Yeri gelmişken belirtelim, şeref sadece vatanperverlerde yoğun olarak rastlanan yüksek bir meziyettir. Birinin şerefli olup olmadığını anlamak için böyle zamanlarda, “Dur bakalım arkadaş, hoop, n'ooluyor be?” filan demesi bile yeterli sebeptir.

Nitekim henüz tâ 1775'lerde filan ‘Vatanperverlik, alçaklığın son kalesidir' diye kendince bir hikmet savurmuş olan Samuel Johnson –ki herifin adında bile meymenet yok!- şerefsizliğin heykeli yapılmak iktizâ etse, model diye akla gelen ilk şahıstır kendileri.

Böyle lâflar millî bünyeyi yıpratmak için vatansız kanıbozukların uydurduğu şeylerdir. Vatanperverlik olsa olsa ulvî bir şal olabilir ve gerçeklerin üstünü örtmek için çok kullanışlı olduğunu söylerlerse de ben katiyyen inanmam. Neme lâzım!