Tank
Tankı tarif etmek lüzumsuz, herkes bilir.
“Bir nesneyi gizlemek isterseniz beyhûde saklamayın; göz önünde bir yere koyun, daha az fark edilecektir” meâlindeki vecizeye inanırım. Her oyuncak dükkanında en az birkaç modeli oyuncak diye satılan tank hakkında ansiklopedinin ne dediğine bakalım bir. Diyor ki Wikipedia, “Ana görevi doğrudan ateş gücü kullanımıyla düşman kuvvetlerine saldırmak olan, paletli ve zırhlı bir savaş aracıdır. Tankı diğer savaş araçlarından ayıran özellikleri ağır bir zırha, yüksek ateş gücüne ve her türlü arazide hızlı gidecek şekilde tasarlanmış sürüş takımlarına sahip olmasıdır. Her ne kadar masraflı ve lojistik açıdan çaba gerektiren araçlar olsa da, yer hedeflerine saldırma yeteneği ve piyadelerin moralini çökertmesi nedeniyle modern orduların vazgeçilmez unsurlarındandır.”
Bazı kelimelerin altını çiziyorum: Doğrudan ateş gücü kullanımı… düşman kuvvetlerine saldırmakta kullanılan… paletli ve zırhlı savaş aracı… yüksek ateş gücü… yer hedeflerine saldırma yeteneği…
Dünkü Zaman'ın ilk sayfasında kocaman bir tank fotoğrafı vardı; arkada bir okul binası, önde askerler koca bir ateş yakmış üstünde lavaş ısıtıyorlar. Başlık, ‘Cizre'de 43. gün!
Gazetelerde o kadar çok tank fotoğrafı var ki, kanıksadık. Bu tanklar hudutta veya hudut ötesindeki askeri harekâtla dış düşmanı perişan etmek için orada değiller; ‘iç güvenlik hizmeti' için kışlalarından çıkarıldılar.
Tankların, motorize topların veya sair zırhlı savaş araçlarının iç güvenlik hizmetlerinde kullanılmasını engelleyen bir kanun veya yönetmelik yok galiba, tam bilmiyorum. Kanuni cebir kullanmak devletin şiarıdır. Devletle sivil toplum arasında güç dengesi yoktur. Devlet ezici bir üstünlüğe sahiptir; vergi toplar ve harcar. Silahlı organize örgüt (yani ordu) devletin varlık alâmetlerinden ilkidir. Kural koyar. Açık ara dengesizliği sivil toplum lehine yumuşatan yegâne unsur ‘hukuk devleti' prensibidir.
Durum şöyle kısaca: Bizde hukuk devleti yok; esnaf ağzıyla, “Vardı ama kalmadı, onun yerine tank verelim, kanun devleti verelim; abimizin ayağı alışsın!”
Eğer iç güvenliği tank ve ağır zırhlı araçlarla sağlama noktasna gelmişsek, son fotoğrafa kadar bir dizi çok yanlış yapılmış demektir ve yapıldı; herkes şahit bu yanlışlar dizisine. Evet, tankları konuşturarak kamu güvenliği ve sükûneti sağlayabiliriz fakat ağır silahla sindirilen insanların sükûnetini ‘huzur'a çevirmek çok zordur. Devlet bu ‘muharebe'yi elbette kazanır; lâkin bu metotla ‘savaş' kazanılmaz. ‘Duygusal kopuş' diye bahsedilen kavram burada devreye giriyor. Okulunun bahçesinde tank gören, birbuçuk ay boyunca yaşadığı şehrin sokaklarında güvenlikçi amcalarla, gerillacı amcaların çatışmasına şahit olan çocukların zihnindeki devlet artık farklı bir şeydir; “Yanlış yaparsan canına okurum ve kimse âkıbetinden haberdar bile olmaz” mesajını alan çocuktan iyi vatandaş (ne demekse?) çıkarmak?..
“Hırsızın hiç mi kabahati yok?” diye celâllenir şimdi birileri mutlaka: PKK'nın ve uzantılarının canı cehenneme! PKK'dan sadece geçmişte yaptığı terör eylemleri yüzünden değil, ayrıca son birkaç içinde şehir merkezlerini tandıra çevirerek devleti orantısız güç kullanmaya iştahlandırdığı için nefret ediyorum. PKK, Türkiye'nin şimdiki politik düzenine (adı her neyse siz koyunuz) müthiş bir motivasyon desteği sağladı. Barışçı ve demokratik Kürt taleplerini açtığı hendeklere gömdü, kurduğu barikatlarda çarmıha gerdi, itibarını beş paralık etti ve ölmekten beter hale getirdi.
PKK'yı lanetliyor, devleti eleştiriyorum çünkü devletle sade vatandaş olarak ‘misâk'ım var.