Öğretmeniiim, canım benim canım benim

İstirham ederim, böyle çirkin, böyle provokatif bir sözü, maarif ordumuzun isimsiz neferlerinden bir ferd-i vâhidin söylemesi mümkün mü efendim? Bak bak bak, lâfa bak: “Sessiz kalmayın. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın”mış!

Zaten ilk duyunca, bunun bir öğretmenin ağzına yakışmayacağını şıp diye anladığımdan ‘araştırın' dedim çocuklara; nitekim bakanlıktaki müşavir arkadaşlar ve AA, bakanlık kadrosundaki üç Ayşe Çelik'ten birinin bile bu yakışıksız ve kuru iftiradan mürekkep sözlerini sahiplenmediğini ortaya çıkardı. Gerçek ortaya çıkıncaya kadar geçen birkaç saat içinde kahrolmamak elde değildi, neyse ki Milli Eğitim camiası aklandı çok şükür.

Efendim ideal, vatansever bir öğretmen böyle şeyler söyler mi? Öğretmen dediğin milli birlik ruhundan bahseder; çiçekler, otlar, kuşlar, dereler, dört işlem işte bu gibi olumlu konularda öğrencilerini eğitir ve gerisine karışmaz. Biz bunlara bir de tonla para ödüyoruz üstelik. Duyunca alnımdan vurulmuşa döndüm ayol.

Neyse ki olay aydınlandı da müsterih oldum. Yine içimde bir şüphe kaldı ama; dedim ki içimden, ‘Ulan oralarda bir takım vurdulu-kırdılı şeyler cereyan ediyor olabilir mi? Hayır, eminim, yok öyle bir şey fakat... Açtım çocuklara telefon, dedim ki, “Yav bi bakın bakayım; ülkenin doğusunda çatışma felan mı var? Ölen kalan var mı, bir tatsızlık yaşanıyor mu ki böyle bir kışkırtma vukubuldu?” diye kesin talimat verdim. On dakikada döndüler, yokmuş öyle bişey azizim! Evet, Türkiye'nin, hatta dünyanın her yerinde insanlar ölüyor ve son derece tabii bir şey; vâde diye bir şey var, ölüm istatistiklerinde görünür bunlar. İşte rakamlar, her yıl nüfusun yüzde 4,7'si rahmetlik oluyor. Ha, bu çerçevede cereyan etmiş olabilir dediler. Nedir efendim kalp yetmezliği, asabi tansiyon vesaire. Çocuk ölümleri de oluyor bu arada tabii, olmasa daha iyi ama oluyor. Böyle dediler ve son derece mâkul geldi bana. Oh dedim yav...

Anneler ağlamasınmış; yahu, 100 yaşında bir anne bile 80 yaşında rahmetli olan çocuğunun ardından ağlar tabiatıyla; ayrıca annelere ağlamak için öyle ciddi, reel sebepler de gerekmez; onların bir yevmî ağlama kontenjanları vardır, bir sebep bulup ağlarlar. Ona kalırsa babalar da ağlar ama daha azdır bu.

İnsanlar susuzlukla, açlıkla mücadele ediyor, bomba sesleri, kurşun sesleri filan... Yahu insan aldığı eğitimden, öğretmenlik nosyonundan utanır biraz. Ne oluyor kardeşim, western mi seyrederken galeyana gelip halüsülasyon mu görüyonuz? Güneydoğu güllük gülistanlık bir mıntıkamız. Süt liman birader süt liman. Yok öyle bir şey. Hem niçin olsun ki; vatandaş halinden memnun, devletimiz her an yanlarında.

Bak Kanal De ne güzel açıklamış durumu. Biz ilk günden beri devletin yanında yer almışızdır diyorlar. Bunlar iftiradır, yakışıklı çizgimizi ve jönprömiye duruşumuzu kimse bozamaz diyorlar. Zaten kafasında kuş kadar aklı olan birisi bile provokasyonu hemen anlar diyorlar, iyiniyetimizin, temiz kalpliliğimizin kurbanı olduk, tufaya geldik, bayırın kışkırtıcı ajanını öğretmen sandık; bi daha töbe billah!

Zaten bunlar bir lay lay lom ekranı. Ben kefilim şahsen; temiz, işinde gücünde milli bir televizyonumuz. Bir ara Birand vardı bunlarda, o biraz kontrolü zor biriydi. Ardından Cüneyt diye çapraz birini getirdiler. Beyefendi verdi zılgıtı, verdi zılgıtı, şimdi kuş-böcek belgeseli çekiyor. Düzeldiler yani, aferin. Ha, bunların bir de amiral gazeteleri vardı. Birkaç çıkıntılık yapacak oldular; ayarı yiyince şimdi çok tatlı şeyler yazıyorlar. Okurken bi gülüyorum, bi gülüyorum. Tatlı çocuklar netice itibariyle...

Milli ve yerli basın böyle olur, takdir etmemek mümkün değil yani.


Kaynak (Arşiv)