Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

En az on yıldan beri gen mühendislerinin yolladığı alarm sinyalleri giderek güçlenmekteydi; geçenlerde epey zamandır geveleyip durdukları baklayı ağızlarından çıkardılar; televizyon ekranlarını basına gelenlerden habersiz meleyip duran masum bir çift köyünün görüntüsü istila etti. Şimdi herkes bir canlının "klonlama" metoduyla kopyasının yapılabileceği haberi üzerine konuşuyor. Akla ilk gelen vahim ihtimal insan kopyalanmasının nasıl sonuçlar doğuracağı şeklinde.


Nitekim nükteperdazlığı ile maruf bir dostum haberi duyunca hemen, "Bu keşif, içinde Türkiye'yi kurtaracak bir müjde taşıyor." diye atıldı. Moda tabirle "Nasıl yani?" dedim. "Düşünsene" dedi, "Türkiye"nin gündemini sahte krizlerle tıkayan; ama laftan sözden anlamayan memleket büyükleri sayı itibariyle kaç kişi eder?" Gözlerimi kısıp tavana doğru bakarak kısa bir hesap yaptım: "Eğer medyadaki gündem mühendislerini de sayarsan, şen bilemedin otuz-kırk kişi filan galiba." Arkadaşımın gözleri sevinç ışıklarıyla parıldadı, "İyi ya işte; bu otuz-kırk kişinin klonlama yoluyla kopyalarının yapıldığını ve bir gece sabaha karşı kimseye hissettirmeden asıllarıyla değiştirildiğini farz et; ne olur?"

Fikir hoşuma gitmişti; ama arkadaş küçük bir ayrıntıyı ihmal ediyordu; ona, "Yahu" dedim, "Kopya dediğin aslına benzer; biz bunların asıllarından şikayetçiyiz. Bu haliyle kaldıktan sonra klonlanmış kopyalarını ne yapalım?" Dostum bir süre düşündü, gittikçe seyrekleşen saçlarını kasıdı, "Bu kadar gerçekçi olmanın lüzumu yok." dedi. "Şurada 'Zehi hayal-ı muhal faslından bir siyasi fantezi kuracaktık, keyfimize limon sıktın. Lakin sıradan bir gerçeğin mis gibi teoriyi on paralık etmesine müsaade etmeyeceğim. Hala memleketin klonlama metoduyla kurtulması için bir ihtimal var. Bu gen mühendisi denilen adamlar mutlaka bir müddet sonra klonlanmış kopyaları çaprazlama usulüyle ıslah-ı nefs ettirmenin yolunu da bulurlar. Hem ne biliyorsun, belki çoktan yapmışlardır bile..."

"Farz edelim ki yaptılar; ne çıkar bundan."

"Teessüf ederim, bir de yazar geçiniyorsun; neler olabileceğini tahayyül etsene dostum; klonladığımız iyi huylu kopyaları sabahın erken saatlerinde görevleri başına gönderdik mi?"

"Peki gönderdik; asıllarını ne yapacağız?"

"Onları sessizce toplar, Pasifik'teki muz cumhuriyetlerinden birinde beş yıldızlı bir otele yerleştiririz; etrafını da hücumbotlarla, helikopterlerle muhasara altına alırız. Çok değil, bir ay orada tutabilsek yetişir."

Bir kere daha "Nasıl yani?" dedim.

"Şöyle: Bizim 'kopya' arkadaşlar bu bir ay içinde, sadece aklın, sağduyunun, düz mantığın kısaca normal muhakeme dediğimiz şeyin iktizasınca konuşup amel etseler kafidir. Türkiye ilk günlerde bu kadar yüksek dozda akl-ı selimi hazmetmekte güçlük çekebilir; 'Bu adamlara ne oldu birdenbire, bayağı aklı başında sözler söylemeye başladılar. Üstelik işler şaşırtıcı derecede normal ve makul bir seyirde ilerlemeye başladı.' gibi şaşkınlık alametleri görülebilir; ama bizim millet sağlamdır. Aklın izini çabuk fark eder..."

O kadar güzel konuşuyordu ki, sözünü özür dileyerek kestim, "Çok güzel anlatıyorsun; ama bir noktayı daha hatırlatmam gerekiyor; hazır fırsat ele geçmişken daha köklü bir icraat daha yapmak mümkün gibi görünüyor bana..."

Bu defa arkadaşım "Nasıl yani?" dedi.

"Bizim klonları kopyalayan genetik mühedisinin yerinde olsam, bir aylık sürenin sonuna doğru bunları birer birer televizyonda canlı yayına çıkarır, 'Bu millete bir miktar hayrımız dokundu ise de isteyerek veya istemeyerek hayli zarar da verdik; esasen yaş itibariyle pek de genç sayılmayız; milletimizden özür diliyor ve yerimizi bizden sonraki nesillere terk etmek üzere istifa ediyoruz.' dedirtirdim."

"Ah yapma, çok zalimsin!"

"Kimin daha zalim olduğunu iyi biliyorsun; bu ayrıntıyı fantezyana mutlaka ilave etmek zorundasın; çünkü unutma ki bir aylık süre sonunda bizim kopyaların asılları, ne eder eder, mutlaka Türkiye'ye dönmenin yolunu bulurlar."

"İnanırım; hani ne demişti Namık Kemal rahmetli: 'Merkez-i hake atsalar bizi / Kurre-i arzı patlatır çıkarız', yapar mı yaparlar."

"Şimdi düşün ki bir ay sonra Türkiye'ye dönüyorlar ve bütün millet bunlara 'müstafı' muamelesi yapıyor."

"Ne yaparlar sence?"

"... ?"


Pekala farkındasınız ki bu tatlı tasavvur burada bitmez ve daha nerelere kadar gider; yer darlığı sebebiyle sohbeti burada kesmek zorundayım; eksik kalan hususları artık siz gönlünüzce tamamlayabilirsiniz.