Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

O talihsiz ve kötü şöhretli mekânın bir müze hâline getirilmesine asla taraftar değilim; ama o yerin lokanta veya kebapçı dükkânı olarak çalıştırılmasını da müdafaa etmiyorum. Müze, akla gelebilecek en kötü çözüm. Niçin diyeceksiniz? Aleviler’in bir kısmı, şikâyetlerini sıralarken Madımak Oteli’nin müze yapılması konusunu ısrarla vurgulamadan geçmiyorlar.

“Aleviler’in bir kısmı” tâbirini kasden tercih ettim; çünkü Aleviler gerek siyasi, gerekse işin inanç boyutu diyebileceğimiz itikadi ve fıkhî konularda mâkulden ifrata doğru açılan bir yelpazeye dağılmış durumdalar. Bu yüzden “Aleviler” kavramı, artık çok soyut ve çok genel bir kavram hâline geldi. Bu durum pek tabii gibi görünebilir ve aslına bakılırsa tabiidir fakat, birbirinden farklı Alevi topluluklarının “Biz Aleviler” ibaresiyle başlayan cümleler kurması, Alevilerle Alevi olmayanlar arasındaki iletişim ve anlayışa hizmet etmiyor; aksi te’sir yapıyor; bu iletişimsizliğin en çok zaafa uğrattığı alan ise Alevilerle Aleviler arasındaki ilişkilerdir. Diyelim ki hükûmet, Alevilerin bugüne kadar uğradığı haksızlık ve kötü muameleyi onarmak için samimi adımlar atmak arzusuyla kendisine az-çok örgütlenmiş bir muhatap arıyor; Aleviler içinden hangi topluluğu seçse, hemen öteki Aleviler devreye girerek hükûmetle temas hâlinde olan Alevileri suçlamaya başlıyor.

MÜHİM BİR İLETİŞİM ARIZASI...

Bu gibi önemli iletişim arızaları yüzünden bir yazar olarak içinde “Aleviler” kelimesi geçen bir yazı yazmak, Alevilerin durumu hakkında fikir beyan gibi netâmeli mevzûlardan ısrarla kaçınmaya çalışıyorum; kaçınmaya çalışıyorum çünkü konu hakkındaki fikriniz ne olursa olsun, bir kısım Alevileri öfkelendirmek, tepki vermeye itmek, en azından gücendirmek gibi bir sevimsiz durumla karşılaşmak ihtimâli büyük. Alevilerin çok parçalı temsili, fiiliyatta bir temsilsizlik krizine dönüşüyor fakat “dışarıdan” yapılabilecek bir şey yok; bu problemi Aleviler kendi içlerinde çözmek zorundalar ve bu, hiç de kolay bir şey gibi görünmüyor.

Yeniden Madımak Oteli meselesine dönüyorum. Daha önce belirtmiştim; ben o talihsiz ve kötü şöhretli mekânın bir müze hâline getirilmesine asla taraftar değilim; ama o yerin hâlâ lokanta veya kebapçı dükkânı olarak çalıştırılmasını da müdafaa etmiyorum. Kültür Bakanlığı’nın bu husustaki görüşü, yani Madımak Oteli’nin alt katına bir kültür fonksiyonu yüklemek, ılımlı ve isabetli bir fikir gibi görünüyor. Müze ise, akla gelebilecek en kötü çözüm.

Niçin diyeceksiniz?

MADIMAK MÜZESİ NİÇİN KÖTÜ BİR FİKİR?

Kötü bir fikir çünkü bu uygulamayla Madımak Oteli, Alevilerle-Sünniler arasındaki çatışmanın sembolü hâline getirilecektir; oysa ki Sivaslılar (veya Alevi olmayan Sivaslılar diyelim) ne 2 Temmuz günü, ne ondan önce, ne de sonra Alevilerle bir çatışma muhatabı teşkil etmediler; buna Sivas’ta yaşayan Aleviler şahitlik edebilirler. Sivaslı Alevilerin “müze” fikrine sıcak baktıklarını da zannetmiyorum; eğer tahakkuk ederse müze, o sokaktaki varlığıyla Alevi olmayanların artık kesinlikle hatırlamak istemediği, sahiplenmediği trajik bir hadiseyi yeniden ve her gün hatırlatmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.

Sivaslı Aleviler ise yıllarca birlikte yaşadıkları komşularını iten, rahatsız eden bir müzenin varlığından hoşnut olmayacaklardır; çünkü -dikkat edilsin- hiç kimse 2 Temmuz’da yaşananları tasvib etmiyor, sahiplenmiyor, müdafaa etmeye kalkışmıyor; bu mevzuda büyük çoğunluk, kimsenin tasvib etmediği ve katılmadığı bu olayın unutulmasını temenni ediyor. Alevilerin bir kısmı ise hüsnüniyetle, “hayır unutulmasın, her gün hatırlansın ki bir daha böyle bir facia olmasın” diye düşünüyorlar. Bu fikri bir dereceye kadar anlayışla karşılamak mümkün fakat ne getirip gördüğünü iyi tartmak kaydıyla… Şehrin en işlek caddelerinden birine yapılacak müze, neticede bir yerde bir şehrin bütün halkını suçluluk duygusuna itecek, töhmet altına sokacak ve o müzenin varlığından haberdar olan herkeste ilk önce mezhep kimliğini hatırlatıcı bir tesir yapacaktır. Bunun böyle olacağı biliniyor; çünkü işaretler var. Sivaslılar, bazı yerlerde Sivaslı olduklarını söylediklerinde, “Yakanlardan mısın, yananlardan mısın?” şeklinde târizli ve iğneleyici bir suale muhatap oluyorlar ki böyle sorumsuz ve ucuz kahramanlıkların kime ne faydası dokunacağı belli değildir.

GERÇEK FAİLLERİN İZİ KARARTILMAMALI

Burada bir lâhza durup plağın öbür yanına göz atmakta fayda var: Bazı Aleviler, Sivas’a müze yapılması fikrini döne döne savunmakla, bu çirkin cinayetin gerçek faillerini gizleyici ve karartıcı bir şey yapmış oluyorlar. Müze taraftarlarının bütün varsayımı, olayda can verenlerin aynı şehirde yaşayan bazı insanlar tarafından bile isteye, hatta plan yaparak yakıldığı iddiasına dayanıyor. Eğer bu varsayım doğru ise bu şehrin bütün ahalisi potansiyel suçlu olarak görülüyor demektir: Sebebi açık: Hadiseden sonra açılan tahkikat sonucunda mahkeme süreci başladı ve zanlıları yargılayan mahkeme, hukuk dilinde pek keskinleşmiş kanaat ifade eden otuz küsur idam cezası vermekten çekinmedi. Yargıya güvenecek isek, sorumlular cezasını bulmuş demektir; eğer yargının verdiği kararı tatminkâr bulmuyorsak bu defa bütün bir şehri asıl fail hâline getirmek kasdı açığa çıkar. Sivas’a Madımak Müzesi yapılması arzusunun gerçek anlamı budur; bir şehir neredeyse yirmi sene önce meydana gelmiş faili karışık ve tartışmalı bir hadisenin zanlısı kabul edilmekte ve ebediyete kadar zanlı sandalyesine oturtulmak istenmektedir.

2 TEMMUZ’DA ALEVİLERİ KİM TUZAĞA DÜŞÜRDÜ?

Bazı Aleviler, Sivas’a müze açtırmak için gösterdikleri azim ve enerjiyi, aslında, “2 Temmuz’da hangi güçler, hangi kurumlar, hangi makamlar, kim ve nasıl Alevileri böyle bir tuzağa düşürebildi?” sorusunun cevabını ararken göstermelidirler ki günün birinde 2 Temmuz’un gerçek failleri ve azmettiricileri hakikaten bulunabilsin. Zanlıları flulaştırmak ve gerçek sorumluları sislemek için Sivas’ta müze açmaktan daha parlak bir fikir bulunabileceğini zannetmiyorum. Zira bu müzenin, ağzından çıkanı kulağı işitmeyen, sorumsuz konuşan ve bu yüzden kendinde mârifet vehmeden bazı unsurlarca Alevi-Sünni gerginliği icad etmek için istismar edilecektir. Bu kadarını görmek için kâhin olmaya gerek yok.

Bu konuda samimiyetle bir şeyler yapılması gerektiğine inanan Aleviler, Madımak dosyasının ve davasının sil baştan yeniden ve esaslı bir şekilde görülmesini talep ederek işe anlamlı bir yerden başlayabilirler. Çünkü bu çirkin hadisede canı yanan Aleviler de Sünniler de biliyor ki Madımak’ın asıl failleri hâlâ bulunamadı ve olaydan üç gün sonra Başbağlar köyünde yapılan katliamın hangi mânâya geldiği de yeterince soruşturulmadı. Başbağlar hadisesi, 2 Temmuz’la ilgilidir; çünkü mantık, iki toplu cinayeti de aynı elin ve ellerin işlemiş olması gerektiğini imâ ediyor.

Müze fikri, Alevilerle Sünniler arasındaki ilişkilerin selâmetine hayrı dokunmaz; fakat bunun tam aksine kolayca hizmet edecektir. Konuyu, “delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” şekline getirmemek lâzımdır. Şimdilik lisân-ı münasip ile söylenebilecek söz budur.