Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Genclik gunlerinde her sey ne kadar berrak, ne kadar kolay anlasilir ve ne kadar basitti; ise nereden baslanmasi gerektigini hepimiz gayet net biliyorduk; her sey cok kolaylikla tasnif edilebilir gorunuyordu; kendimizden emindik, tereddut denilen seyi tanimiyor, her turlu supheden azade bulunuyorduk. Omrumun zihni tereddutlerle golgelenmemis genclik eyyamini hatirladikca buruk bir tebessumun kuytuluklarina saklaniyorum; yetersiz beslenme eseri olsa da nesildaslarimla ayni "zihin selameti" icinde zihnen tasasiz ve berrak gecirilmis gunleri "hasretle" degil, "hasetle" yad ediyorum. Hasret degil, cunku o cinsten bir zihin selameti artik cazib gorunmuyor; "haset", cunku insan tabiatinda konformizme, zahmetsizlige ve kolay elde edilen seylere karsi tabii bir meyil var: "Haset o rinde ki asudedir simdi mezarinda" misrainda tarif edilen bir zahmetsizlik arayisi bu.

"Hic kimsenin bu dunyada yoktur selameti / illa hayal-i yar musellem gelir gider" beyti ise, ne genclik ne de kemalat devrinde zihin selametinin ele gecer bir nesne olmadigini hatirlatiyor. Belki de "zihayat" bulunmanin, halen yasiyor olmanin butun lezzeti bundan ibaret; neyin dogru oldugu yolunda fikren cehd gosterilmeksizin gecirilmis bir gun kayiptan sayilmali; "acaba verdigim karar dogru muydu?" endisesinden salim gecirilmis bir zaman, belki de gaflet denilen seyin ta kendisi. "Hakikat aranmakla bulunmaz; ama onu bulanlar yalnizca aramis olanlardir" diyen sufinin isaret ettigi nukte boyle bir sey midir?

Bu derece zahmetli bir dibaceye hacet kalmaksizin size muradimi hemen arz edebilirdim; sagolsunlar genc okuyuculardan bir kismi, "ise nereden baslamali; ne okumali, nasil yazmali?" mealinde mektuplar gonderiyorlar ve boyle mektuplar aldigimda, "keske bu mektubu yirmi yil once yazsaydiniz" diye geciriyorum icimden. Dogrusunu soylemek gerekirse ne tavsiye edecegimi sarih olarak kestiremiyorum; "cok okuyun, her seyi okuyun" cinsinden yuvarlak bir cevap vermeyi nefsime yediremiyorum. "Ise suradan baslamali, evvela su kaynak eserleri okumali" tavsiyesinde bulunmak ise mes'uliyeti agir bir yuk gibi gorunuyor. Oysa ki, bu mektubu yazan okuyucunun yaslarinda iken erinip yuksunmemis, oturup elli-yuz kitaplik, "oncelikle okunmasi gereken eserler" listesi hazirlamis ve hatta -cesarete bakiniz- teksir edip dagitmistik. Bugun o listeden cikarmak gereken kitaplarin sayisi onu gecmez; ama o dem hesap etmedigimiz halde simdi beni ciddi olarak sorumluluk altinda birakan husus, yetismekte olan bir genc insana kendi tercihlerim istikametinde bir yorunge cizmek hakkina sahip olup olmadigim meselesidir.

Elbette bugun dahi oncelikle okunmasi gerektigine inandigim bir kitap listesi var, ama bu benim icin dogru olan ve bana gore hayirli sonuclar doguracagina inandigim bir liste. O listeyi -velev ki mektupla olsun- bir genc okuyucuya ulastirmanin mesuliyetini ustlenemeyecek kadar tedirgin hissediyorum kendimi; umid ederim ki gunun birinde onlar da tedirginligimi anlar ve paylasirlar.

Genc bir insan, "ise nereden baslamali?"dan ziyade su suale cevap aramali: Yola cikarken yanima hangi azigi almaliyim? Iki sual arasindaki mahiyet farki, tedirginligimi de ifsa ediyor. Ise nereden baslayacagini tasarlayan insan evvela hangi aletlere ihtiyac duydugunu fark etmeli. Zihni faaliyetin temelinde lisan suuru bulunuyor; yazmak, okumak, anlamak, kiyaslamak, tasarlamak, dusunmek, aramak, fark etmek gibi cok onemli zihni faaliyetler uzerinde lisan suurunun cok belirleyici bir tesiri bulunuyor. Ise lisanla baslamali; ana lisanla. Lisanina hakim kisi, sadece kendi milletinin konustugu lisana nufuz etmekle kalmaz, bu lisan ve onun etrafindaki kulturle her nevi munasebeti kurmaya hazir hale gelir. Bu vasfi haiz kisi "ne isterse" okuyabilir, zamanla "secmeyi" ogrenir, neye ihtiyaci oldugu hakkinda isabetli hukum verebilir ve zihni macerasinda kendine istikamet tayin eder. Bu faaliyet esnasinda, bir zaman sonra dogruyu egriden ayirma ihtiyacini hissedecek ve dogruyu teshis icin kendisine guvenilir bir miyar arayacaktir. Bizim zihin iklimimizde boyle bir kritere ihtiyac duyan insanin gidecegi adres bellidir; o ki, her kitap, o bir tek kitabi anlamak icin okunur; Kur'an, mahiyeti ve kaynagi itibariyle zihni faaliyet hiyerarsisinin en ustunde yer almakla beraber her iste dogruyu ve hakikati arayan zihni, diger kitaplara yollayan ve sonra yeniden kendine cezbeden bir nitelige sahip. Kur'an, hayatla kitaplar arasindaki iliskinin merkezinde yer alir ve manayi tamamlar.

Lisan ve Kur'an dedik ama bu teklifin dahi, -sorumlulugu suphesiz bu satirlarin yazarina ait olmak uzere- bir tercihten ibaret oldugu unutulmamali. Insan, kendini yaratan kudretin bile ongordugu "akil ve hurriyet" nimetlerine sahip ve iste bu noktada insana "ise suradan baslamalisin" demek, cok ciddi bir mesuliyeti mucib gorunuyor. Lisan ve Kur'an'i kendine azik edinenler icin kitaplarin dunyasi ardina kadar acilmistir ve insani belirleyen, -biraz da- fark ettigi kitaplardir; insan ki o terkiptedir ve terkibini kendisi tayin etmelidir.