Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

“Ölü bizim, Allah rahmet eylesin” diye bir söz vardır Anadolu’da; olmuş-bitmiş ve düzetilmesi mümkün olmayan vukûat için kullanılır. Dersim isyanı ve tenkili de bu cümleden. Bu “ölü”yü usûlüne uygun tarzda defnetmek lâzım. Nedir usûl, aklımın yettiği kadar izah edeyim:

1-Dersim mıntıkası öteden beri devletin nizâmi güçlerinin nüfûz edemediği, âdeta Orta Anadolu’yu Doğu’ya bağlayan dağ yumağı içinde düğümleşmiş bir coğrafya, özel bir havzadır. Ahalisi, vergi ve askerlik gibi meselelerde zaman zaman aşiret dayanışması içinde devlete isyân etmiş, merkezî idarenin standartlarına itaat arzusu göstermemiştir. Bu mesele, Osmanlılar kadar Cumhuriyet idarecilerinin de farkında oldukları bir konuydu; meseleyle ilgili ön araştırmalar, yarı-ilmî etüdler, askerî raporlar hazırlanmıştı.

2- Millî sınırların içinde kalan her yerde kamu düzenini sağlamak isteyen hükümet, 1937’de Dersim problemini şöyle çözmeye karar verdi: Zorla! İsyancılar silahla imhâ edilecek, fer’i iştirakçileri ise sürgün yoluyla topluca “tenkil”e tâbi tutulacaktı. Dönemle ilgili az sayıdaki resmî belge bu resmî politikayı doğrular zaten. Bu nokta önemli, çünkü geçen hafta boyunca devletin âdeta sebepsiz yere Dersim’e askerî müdahelede bulunduğu yolunda bir gri propoganda yayıldı.

3-Plân, askerî birlikler kullanılarak, orantısız güç ve şiddetle uygulandı; çok sayıda isyancı Dersimli öldürüldü, miktarı bilinmeyen sivil zulme uğradı; daha fazlası sürgüne tâbi tutuldu. “Tenkil”den sonra uzun yıllar boyunca bölgeden fiilî isyân teşebbüsü haberi gelmedi.

4-Ne var ki 1937’de olup bitenler toplum vicdânında unutulmadı. Dersimliler haklı olarak, başlarına gelenleri sonraki kuşaklara aktardılar. İsyan kültürü, Dersim bölgesinde siyâsi kültürün tabii bir parçası olarak hâfızalara yerleşti. Orada olup bitenler, operasyonlara katılan ve sonra terhis olan askerler tarafından da müşahede edilmiş, yakın çevreleriyle paylaşılmıştı. Dersim tenkili, herkesin bildiği, orta yerde duran ama kimsenin bahsetmek istemediği bir “Alenî Sır” mâhiyetine büründü.

5-Dersim tenkilinin sorumlusu, gayet tabii olarak dönemin hükümetidir, devlettir; devletle hükûmet arasında kalıcı bir yapı niteliği gösteren CHP’dir. O günlerde hastalığında ağır emâreler görülmeye başlamış olsa da Cumhurreisi ve CHP Genel Başkanı Gazi M. Kemal Atatürk’tür. Dersim tenkili çapında bir operasyonun Atatürk’ten habersiz yürütülmesi esasen mümkün değildir.

6-Kemal Kılıçdaroğlu, hayli dedikodulu bir operasyon sonunda CHP’nin başına gelinceye kadar Dersim tenkili, sadece tarihçileri, insan hakları savunucularını ve elbette Dersimlileri birinci derecede ilgilendiriyordu. Kılıçdaroğlu’nun Dersimli, Kürt ve Alevi kimliğinin bir duruş yeri çatışmasına yol açacağı da belliydi. Ne var ki Kılıçdaroğlu bu konulara girmemeye dikkat etti, partisini zora sokacak tavır ve sözlerden titizlikle uzak kalmaya çalıştı; bu çabasında CHP’li basının büyük desteğini gördü. Hâlâ aynı minvâl üzerindedir. Bu esnada, yakın ecdadı tenkile uğramış Dersimli bir Kürt Alevi’nin CHP genel başkanlığında bulunmasının, CHP’de bir çatlağa sebep olacağı öngörülmekteydi ancak Kılıçdaroğlu’nun kararlı tavrı, gerçeği değiştiremezdi, sadece krizi erteledi.

7-Kriz, CHP dışındaki fikir sahiplerinden değil, bizzat CHP bünyesinden birinin sözleriyle patladı. Yeni bir olgu değildi; Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün tenkile dair yeni bir belge, yeni bir bakış açışı sunmadı, sadece bilineni tekrarladı ve CHP karıştı. Komplocu bir nazarla CHP’li Aygün’ün çıkışını, parti içinde hizip ve liderlik mücadelesiyle açıklamak mümkündür ama bu izah tenkil olgusunu değiştirmiyor.

8-Ta o esnada Başbakan, sürpriz bir çıkışla devlet adına Dersim’de olanlardan özür dileyen bir konuşma yaptı ve hadiselerin seyri değişti. Bir mânâda CHP liderinin yapması gerekeni yaparak inisiyatif kazanırken Kılıçdaroğlu’na kısa süreli bir soluklanma şansı vermiş oldu.

9-Yine de Kemal Kılıçdaroğlu’nun, partisinin tarihiyle yüzleşen ve hesaplaşan bir basın açıklaması yapmaktan başka çıkar yolu kalmadığı kanaatindeyim. Siyasi kariyerinde fazlaca gelecek görülmemesine rağmen bunu yapmak zorundadır. Kamuoyu önünde partisinin ve parti yöneticilerinin vaktiyle Dersim’de zulüm ve kırıma sebep olduklarını kabul etmeli, bu mücadele biçiminin ve problem çözme tarzının yanlışlığı vurgulanmalı ve nâhak yere zulme uğrayanların ruhundan ve hâtıralarından özür dilemelidir. Bu açıklama CHP’yi millet nazarında büyütür, sahici bir parti hâline getirir ve sırtındaki ağır ve mânâsız tarihî hatâlar yükünden kurtulmasını sağlar.