Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yirmi seneyi aşkın zamandan beri, önceleri dernek statüsünde iken sonradan vakfa dönüştürdüğümüz mahalli bir hayır kuruluşunda aktif görev üstlenmiş biri olarak, başkalarının hayır maksadıyla bağışladığı bir parayı tam da yerine sarf etmenin pratikte ne gibi problemler doğurduğunu tecrübe etmiş biriyim. Yine de son on senede ortaya çıkan ve sayıca artan özel yardım kuruluşları hakkında söz söylemeye kendimi ehil görmüyorum. Yazacaklarımı bu yüzden, konuya tamamen dışarıdan bakan ortalama bir vatandaşın görüşü olarak değerlendirmelisiniz.

KIZILAY VARKEN ALTERNATİFİNİ KURMAK NİÇİN?

Son on senede kurulan, önce Türkiye, daha sonra yurtdışında hızla gelişip büyüyen yardım kuruluşlarındaki ortak özellik, büyük çoğunlukla dindar kişiler tarafından kurulup yönetilmeleridir. Bu tesbit, dindar olmayanların hayır işlerine soğuk baktıkları mânâsına gelmiyor elbette. Sadaka yoluyla yardımlaşmak, aynı zamanda dinî bir kurum ve emir olduğu için, dindarların hayır kurumlarını örgütleyip desteklemesi daha çabuk ve pratik oldu. Burada sorulması gereken sual, sayısı birden fazla olduğu için zamanla birbiriyle rekabete girişmesi kaçınılmaz hayır kurumlarını desteklemek yerine niçin Kızılay gibi daha tarafsız, üstelik devlet himâyesinde gibi görünen bir kuruma güvenilmediğidir. Niçin Kızılay’ı güçlendirmek yerine herkes kendi yardım örgütünü kurmaya çabalıyor? Herkesin kendince bir cevap bulduğu sualin asıl muhatabı Kızılay’ı yönetenler olsa gerektir. Bu çok önemli noktayı şimdilik saded harici kaldığı için geçiyorum.

“İNSAN” VE “PARA”YI YAN YANA GETİRİRKEN KAÇ KERE DÜŞÜNMELİ?

Bu hayır kurumlarından ilki, televizyon programından ilhamla öncelikle kurulduğu için hızla büyüyüp takdir kazanırken zaman içinde benzerlerinin de birbiri ardından sökün ettiğine şahit olduk. Acaba bu, “hayır işlemekte yarışınız” emrinden mi kaynaklanmaktaydı, yoksa daha basit ve anlaşılabilir sebepleri mi vardı? Derken o mâlum töhmet su yüzüne çıktı ve ifade edildiğine göre bu kuruluşlara yapılan yardım miktarında önemli bir aksama vukû buldu. Hâlâ soruşturma safhasında bulunduğu için yurtdışında kurulan şubesinde yolsuzluk yapıldığı iddia edilen bu dâvâ hakkında fikir yürütme durumunda değiliz. Fakat şu kadarını olsun söylemeli ve üzerinde düşünmeliyiz: Şu veya bu şekilde İslâm patenti taşıyan hayır kuruluşlarına çok ciddi sûrette eğilmeli ve onların hayır işine sadâkatle hizmet edebilmeleri için alınması gereken tedbirleri münakaşa edebilmeliyiz. Bunu behemehal yapmak gerekiyor çünkü sicil ve seciyesi ne kadar temiz ve güvenilir olursa olsun, “insan” ile “para”yı yan yana getirirken gerekli denetim mekanizmalarını da hassasiyetle tasarlayıp uygulamak şarttır.

Bu kuruluşların iç işleyişini lâyıkıyla bilmediğim için doğrudan, “şu tedbirler alınmalıdır” diye tavsiyede bulunmak mevkiinde değilim. Bir İslâmi topluluğun internet sitesinde bu konuyla ilgili olarak açtığı tartışmalarda çok ilginç tesbit ve tekliflerin dillendirildiğine şahit olunca, testi kırılmadan yol göstermek maksadıyla öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak ihtiyacını duydum. Tartışmacılar bakınız hangi hususları tesbit etmişler:

TESBİT VE TEKLİFLER...

  • Yardım kuruluşu kendine çizdiği alanla sınırlı kalmalı, meselâ daha fazla para kazanıp yardım yapacağım diye ekonomik işletmeler kurmamalı ve ekonomik yatırımlara girişmemeli. Özellikle devletin, hükûmetin veya STK’ların üstesinden gelebileceği siyasi tartışmalara konu olan sahalara girilmemeli. Konuyu takip etmekle yetinmeli fakat doğrudan rol üstlenilmemelidir.

  • Dernekten, vakıfa dönüşme prosedürleri dikkatle takip edilmeli, kurulacak veya kurulmuş vakıflar ticari ve sınai faaliyetten uzak kalmalıdır.

  • Vakıf faaliyetleri dikkatle seçilmeli, vergi avantajı var diye ucuz fırsatlar peşinde koşulmamalıdır.

  • Prensip olarak aidat türü yardım toplanmasına ağırlık verilmelidir.

  • Sadece nakit veya aynî yardım kabul edilmeli, para getirecek (gezi vb.) organizasyonlara başvurulmamalıdır.

  • Çalışanların yanında, yardım faaliyetlerine katılım sağlanmalı, kuruluşun diğer üyeleri de bizzat iş üstlenmelidir.

  • Hiçbir şahsın dernek ve vakıf faaliyetlerinden doğrudan veya dolaylı olarak sebeplenmesine imkân tanınmamalıdır.

  • Kuruluşların tüzükleri ihtiyaca uygun özel maddelerle desteklenmelidir. Bugün ülkemizde matbu bir dernek tüzüğü vardır ve herkes o kalıbı tekrarlar. Oysaki mevcut tüzüğe ihtiyaç ve tecrübelerden hareketle ilave maddeler konulmalıdır.

  • Birden fazla denetim şirketi ile anlaşma sağlanmalı, kuruluşun her çalışma (yani genel kurul) dönemini ayrı bir şirket denetlemelidir. Bir denetim şirketine 2 yıldan fazla görev verilmemelidir.

  • Hangi ülkede faaliyet gerçekleştiriliyorsa, o ülkenin kanunlarına harfiyen uyulmalı; “Ne de olsa neticede Müslümanların yararına” denilerek pratik ve ucuz yollara tevessül edilmemelidir.

  • Alındı Belgeleri hiç kullanılmamalı ve sadece banka hesapları ile yetinilmelidir: Alındı belgeleri ile sahtekârlık yapmak çok kolaydır.

  • Yardım faaliyeti yapan kuruluşlar kesinlikle reklam yapmamalı, insanların merhamet hislerine abanarak gösteriye dönüşen reklamlar yerine düzeyli ve açıklayıcı programlarla yetinilmelidir.

  • Bu kurumlarda düzenli çalışanların aldığı ücretler ve yol ve sair hizmet masrafları açıkça ilan edilmelidir.

  • Çalışanlar “bizim çocuklar”dan, yani yönetim kurulu üyelerinden veya şaibe hissi verecek yakınlardan seçilmemeli, istihdamda kesinlikle liyakat aranmalıdır.

  • Yardım toplama masrafı olarak ne kadar harcama yapıldığı, tanıtım-reklam adına gelirden ne kadarının gider yazıldığı, personelin finansmanı ve sayısının hangi kritere göre belirlendiği denetlenebilmeli ve açık bir şekilde ilan edilmelidir.

  • Dernek tüzüğünde bağımsız denetime kesinlikle yer verilmeli ve hangi aralıklarla denetim yaptırılacağı açıkça ilan edilmelidir. Yapılan denetimin sonucu internet sitelerinde yayınlanmalı ve her kurum en çok üç ayda bir denetimden geçirilmelidir.

  • Sadece dönem bilançosu değil, bilançonun hazırlanmasına sebep olan geçici mizan da web’e konulmalı, hesap kalemleri arasındaki ilişki anlaşılır biçimde açıklanmalıdır.

  • Bağış toplamayı kendisine meslek edinmiş profesyonel bağışçılar, -ki her dernekte bu gibi bağışçı tiplere rastlamak mümkün- kullanmak en büyük yanlıştır.

TEDBİR BELLİ; SIRA BASİRETTE

Görüldüğü gibi nelerin yapılması gerektiği hususunda bir kafa karışıklığı bulunmuyor; esasen büyük çoğunluğu itibariyle bu gibi tedbirlerin alınmış olduğunu da tahmin edebiliriz. Bütün mesele, yardım yapacak kişi ile yardım kuruluşu arasındaki güven bağının zedelenmemesi, herhangi bir istismar veya yolsuzluk kapısının hiç açılmadan kapatılmasıdır.

Unutulmamalıdır ki para ile insan arasındaki ilişkiyi hak, hukuk ve ahlâk plânında düzenlemeyi başarabilen organizasyonlar, takdirlerin en büyüğüne lâyık olurlar. Bir kere daha işaret etmiş olalım.