Gül-be-receb

-Efendim gazetecilere büyük baskı yapıldığı öne sürülüyor. Somut olarak ne dersiniz bu konuda?

-Ee, doğrusu yapılanlar hem ayıptır, hem değildir. Baskı yapılsa baskı var diyebilir mi? Meselâ herif hem gazeteci hem teröristse ne yapacağız? Devlet terbiyesi şunu iktiza ettirir; güçlü şüphe varsa alırsınız içeriye, teröristse ne âlâ ne güzel. Değilse gazetecidir, mutlaka fitne fücur bişeyler yazmıştır, yazmadıysa da beis yok, tilki tilkiliğini isbat edene kadar post elden gitmiş olur fakat yine de gönlüm razı gelmiyor, her gazeteci sizin gibi şeker, anlayışlı, devlet terbiyesi görmüş olsa ne güzel olurdu. Bilmem ki naapsak; öbür soruya geçelim mi? Meselâ şöyle bir soru beklerdim şahsen, ben vaktiyle bu konular hakkında ilgili arkadaşların dikkatini çekmiş miydim şeklinde?

-Sayın beyefendi, bizi seyreden bazı savcı-hakim arkadaşlar mesaj atmış; bayramda kurban yerine okul kapatsak, hasenat olur mu, vâcib yerine gelir mi diyorlar?

-Ee, doğrusu ben vaktiyle bu konuda görüşümü arkadaşlarla paylaşmıştım. Olmaz gibi görünüyorsa da, kan akıtma şartını ihmâl etmemek lâzım. O da olur tabii, okul kapatmak gibisi var mı? Hem eğitime hizmet, hem hizmetin böğrüne böğrüne çakmak. Ee bakın doğrusu şöyle bir uygulama da mümkün, okul kapatamayan hukukçu kardeşlerimiz mükedder olmasın. Artık büyüklüğüne göre üç hisse, beş hisse birleşip üniversite kapatmayı da düşünebilirler. Ee diyeceksiniz ki, anaokulu olur mu? Pek tasvib etmem çünkü lise küçükbaş, üniversite büyükbaş ise anaokulu horoz, tavuk, hindi mesâbesindedir fakat şöyle bir yol var; niyet hâlis ise, ihlâs ile anaokulu da kapatılabilir gibi geliyor bana. Fıkıhçı arkadaşlara şeyetmek lâzım. Haa, diyeceksiniz ki okul kapatamıyorsak noolcek; en azından pencerelerini kırmalı, bahçesine çöp dökmeli, o da olmazsa uzaktan buğz etmeli. Ben öyle yapıyorum meselâ, kimse nasıl cihad ettiğimi anlamıyor.

-Hemen ben sorayım efenim, vaktiyle ilgililerin dikkatini çekmiştiniz tabii paralel yapılanmalar konusunda?

-Aa ne tesadüf, güzel bir konuya parmak bastınız. Ee, doğrusu ben söylemiştim bunları fakat dinleyen nerde birader... bunları yazmayın lütfen... Gerekli her şeyi zamanında söylemişimdir ve, zaten bu adamları öteden beri sevmemişimdir, bizim hanıma sorun mesela; bilir o...

-Efendim arkadaşlar âdâb gereği soramıyorlar; ‘Reis' ile aranız limonî diyorlar; doğru mu, partiye talip misiniz somut olarak?

-Kim ben mi? Hâşâ! Ee, doğrusu 24 saat siyaset soluyan bir insanım ben. Teveccüh gördüğümde gereğini yerine getirmem dersem yalan da olmaz doğru da sayılmaz. Beyefendi ile aramız limonî değil gül-be-receb kıvamındadır. Kardeşimdir; şimdi enkaz halindeki bu binayı beraber kurduk. Bir ara işi çıkmıştı, yerine vaziyed ettim. Hukukumuz şeydir yani şey olarak...

-Başkanım sizin için ‘Eti kokutmadıkça yemez', ‘Bütün düşmanlarının ölmesini sabırla bekler', ‘Garantisini görmeden cennete bile girmez' şeklinde bir yargı var siyaset dünyasında... Doğru mu bunlar?

-Ee, bakın doğrusu düşününce bu konuda söylenenler doğrudur veya değildir demekten ziyade meselâ cennet örneği verdiniz; burası fizible midir, turistik değeri, cirosu nedir, siyasi getirisi var mıdır bunları mütalâa etmek lâzımdır. Diyelim girdik, çıkışı var mıdır? O kadar uzun zaman –ebediyyen değil mi?- orada canımız sıkılmaz mı? Hem bakalım bizim kurucu arkadaşlar da orada olacaklar mı? Takdir edersiniz ki bir devlet adamı için bu gibi konular keyfe keder hoppadanak ‘tamam' denilecek şeyler değildir. Hadi girdik, devlet noolacak bu arada? Bakmışısınız siz ordayken Türkiye bir hukuk devleti haline gelivermiş? Bunun getirisi-götürüsünü hesaplamadan, değil mi efendim? Sahi, siz niçin soru sormadınız acaba kardeş?

-Ben sadece ibret ve hayretle sizi seyrediyorum efendim.


Kaynak (Arşiv)