Görselliğin görüntüsü!

Aziz ve muhterem muhtar kardeşlerim, biliyorsunuz bugün programda bir muhtarlar konferansı yoktu.

Ani bir gelişme olunca arkadaşlara tembih ederek âcilen sizler aracılığıyla milletime hitab etmeyi gerekli gördüm. ‘Yetişmez, en az iki gün önceden haber vermek lazım' dediler. Dedim ki, hayır; hemen toplanacak bir saat içinde. El altında kimler varsa toplayın getirin. Sizler de tabiatıyla icabet ettiniz, varolun.

Diyeceksiniz ki ne oldu başkan, böyle apar-topar bizi buraya celbettin? Bakın izah ediyorum aziz dava arkadaşlarım. İki saat önce Cuma namazına gidip dini vecibemizi edâ ettik, Allah kabul buyursun. İmam efendi hutbede dedi ki, ‘Sosyal medya başta olmak üzere kimi yayın organlarında gündeme getirilen asılsız sözlerle kitleler etki altına alınmakta ve algılar yanlış yönlendirilmektedir. Hiçbir ahlakî değer tanımaksızın, insanların kişilik hak ve onurları hedef alınmakta ve insafsızca zedelenebilmektedir.' Çok güzel sözlerdi ve aktüaliteyi milimi milimine izleyen Diyanet'imizi buradan takdir ediyorum. Gerçi hutbenin bir yerinde, “Görselliğin görüntüsü” diye bir lafız geçti; yav bu ne mânâya geliyor diye düşünürken hutbenin gerisi güme gitti. Arkadaşlar dikkat etsinler. Böyle garip terkipleri öyle benim gibi anlayan çok çıkmaz lâkin bir takım çirkef, yüzsüz ve pişkin serseri mayına vikvik malzemesi vermemek lazım. Ha, ne diyor Diyanet'imiz, diline sahip çık diyor, fitneye bulaşma diyor, söz ahlâkına riayet et diyor. Bunlar öyle lâf olsun hutbe dolsun diye söylenmiş şeyler değildir, birer mahz-ı ibret ve hikmettir. Lakin siz onları çok iyi bilirsiniz, birtakım ölü sevici kalleşler, nebbaşlar, takiyyeci ve fitneci hainler, çirkin ve aşağılayıcı birtakım elfaz ile hakaret filan ediyorlar. Bu itikadi sapıkları buradan kınıyor ve diyorum ki eey virüsler, eey kandan beslenen vampirler bu yaptığınız ayıptır; günahtır, ayrıca suçtur ve mahkemeye verdim netekim. Bakınız bu gibi sözleri çoluk-çocuk da duyuyor, öğreniyor. Yuh yani, bunlar siyaset adamına yakışmaz. Siyaset, tıpkı ben ve arkadaşlarım gibi nezih bir dille icra edilmelidir. Kelimeleri kuyumcu terazisiyle tartarak sarf ediyoruz biz, çünkü hutbede buyurulduğu gibi mü'min, insanlara kaba, çirkin, kötü sözlerle hakaret etmez. Müslüman her zaman güzel sözü, yani ‘kavl-i leyyin'i seçer tıpkı benim yaptığım gibi; bakın bu ibâre hutbede yok ama biz de bir miktar mektep gördük, ordan biliyorum bu güzel mefhumu; bazıları ‘tahsili şüpheli' diyorlar ya, o ebterlere ve alçaklara, o lobici hainlere gönderme olarak zikretmiş oldum bu ‘kavl-i leyyin' ibâresini ki Tâhâ Sûresi 44'te geçer...

Muhterem milletim, bu ağzıbozuk küfürbaz takımını zaten tanıyor ve derslerini veriyorsunuz. Bunlar edebden, terbiyeden, hüsn-i ahlâktan nasipsiz ve yüzsüz birtakım serseri mayınlardır. Hakaret olsun diye söylemiyorum, bu kelimeleri edebî bir san'at olarak, sıfatlarını bilimsel olarak tavsif için söylüyorum; bu bir mecbûriyyettir, âdetâ bir ızdırar hâlidir ve keyfimizden söylemiyoruz; ha, bu müfteriler ızdırâr'ı da bilmezler. Yani aziz kardeşlerim hakaretin ne olduğunu, kime ve nasıl, ne surette icrâ edileceğini biz mi bileceğiz bu afedersiniz uluslararası çetenin maşası sülükler mi? Davul dengi dengine buyurulmuştur derin halk irfânımızda; Eey edebsiz muhalif çevreler; siz benim küfüvvüm müsünüz ki, lâf yarışına giriyorsunuz afedersiniz demokrasi felan var diyerek. Gidin okuyun ey cahiller, öyle çeyrek porsiyon fakülte bitirip devletten maaş alarak kuytularda vikvik yapmaya benzemez. Herkes yerini, hizasını bilecek. Siz de aziz kardeşlerim bu ahlâksız serserileri ciddiye almayınız. Kem söz sahibine aittir.


Kaynak (Arşiv)