Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

CHP'nin 29. Olağan Kurultayı 2001 yılı Temmuz'un ilk günü yapılmıştı. O kurultay, bir "kurultay klasiği" idi. Genel başkanlık için yapılan seçimde -esasen 1998 yılından beri partinin başında bulunan- Deniz Baykal 1118 oyun 732'sini alarak yeniden genel başkan seçildi; Ertuğrul Günay ise -o şimdi Kültür Bakanı- 380 oyla seçimi kaybetti.

Bu kurultayda CHP, minik bir tüzük değişikliği yapmış, parti tüzüğünün 12. maddesinde, "MYK kararı ile üyelik" statüsünü yeniden ele alarak, "Genel Başkan'ca önerilen kişilerden; Parti yararı açısından gerekli gördüklerinin doğrudan asil üyeliğe yazılmasına karar verebilir" şeklinde bir yenilik, bir açılım getirmişti!

Önceki gün bir basın toplantısı yapan CHP'nin genel başkan adayı Haluk Koç, yukarıda sözünü ettiğimiz maddeye dayanarak CHP'ye 16 bin 204 yeni üye kaydedildiğini duyurdu. Samsun Milletvekili Koç, yeni üyelerin "tek tek meziyetlerini tespite imkân bulamadıklarından" yakındı ve C.K. adında bir çiçeği burunda CHP üyesinin, vaktiyle uyuşturucu satmak ve adam yaralamak ithamıyla yargılanmış bir kişi olduğunu ileri sürdü. Her ne kadar yargılanmakla hüküm giymek arasındaki farkı bilmesi gerekse de, Sayın Koç'un bu şikâyetiyle, 1 Temmuz 2001 tarihli tüzük değişikliğine oy verip vermediği arasında güçlü bir bağlantı aramayı gerekli görmüyorum.

Benim ilginç bulduğum husus, 16 bin küsur vatandaşımızın MYK kararı ile CHP'ye üye olmayı kabul etmiş olmasıdır; bunu bir başarı olarak değerlendiriyor ve Sayın Koç'un bu eylemden niçin yakındığını anlamakta zorlanıyorum.

16 bin üye, kâğıt üstünde 16 bin, aile efradını da hesaplarsanız 50 bin oy demektir; CHP'nin genel başkan adayı Haluk Koç'un bu durumdan memnun olması gerekirken, bilakis eleştirmesi garip görünüyor. Sayın Baykal, muhalefetteki bir partiye, üstelik yakın tarihlerde iktidara gelmesi pek mümkün görünmeyen bir partiye 16 bin yeni üye kazandırarak takdir edilecek bir parti çalışması yapmıştır.

Dışarıdan bir gözlemci olarak benim değerlendirmem böyle; ama bu 16 bin kişinin seçeceği delegelerin, kurultayda Sayın Baykal'ı destekleyeceği varsayımından hareketle şikâyetlenmenin doğru olmadığını da görmekteyim; CHP kurultay delegelerinin serbest iradesine hiçbir kuvvet tesir edemez, hatta Sayın Baykal bile...

Evet, görünen odur ki balık kavağa çıkar veya biz günün birinde AB'ye girecek olursak, Sayın Baykal'ın bu kurultayı kaybetme ihtimalinden teorik olarak bahsedilmesi mümkündür fakat kaybedeceğini bilmek, bir yarışmanın daha start çizgisinde sızlanmayı gerektirmemelidir.

Unutulmamalıdır ki tüzüğün 12. maddesi antidemokratik ve hakça olmayan bir hüküm içerseydi, CHP delegeleri onu zaten kabul etmezlerdi.


Biliyorum, şimdi diyeceksiniz ki, "Sana ne! Sen CHP üyesi değilsin, sempatizanı değilsin, CHP'nin iç işleriyle niçin ilgileniyorsun?"

Doğru söylüyorsunuz, CHP'li değilim, CHP'ye bayıldığım da pek söylenemez ama bu gerçekler CHP yokmuş gibi davranmamı gerektirmiyor: Nasıl söyleyim, galiba ben biraz CHP'yi seviyorum; biraz değil epeyce seviyorum bile denilebilir hatta.

Rahmetli amcam ölene kadar CHP'liydi; rahmetli dayım da bir ara gençliğinde CHP'ye oy vermiş (46 seçimlerinde olabilir, tam bilmiyorum). Evet, babamın CHP ile arası hiç hoş olmamış ama görüyorsunuz, CHP ile ilgilenmek için son derece makûl ailevi sebeplerim var benim.