Bana kalbinin kapilarini ac 'beyaz adam'

Gectigimiz pazartesi gunu bu sutunlarda, kendisiyle gazetede ayni yeri paylasmaktan onur duydugum Ahmet Selim Beyefendi'nin cok guzel bir yazisi yayinlandi. "Yakinlasma ihtiyaci" basligini tasiyan bu degerli yazi, anlayabildigim kadariyla "Yeteri kadar yakinlasma firsati bulsaydik, ihtilaflarin cogu ortadan kalkardi" ana fikri uzerinde duruyor ve su hukumle sona eriyordu: "Gercek uzlasmalara da (rahmet olan) gercek fikir ayriliklarina da hasret kaldik. Gercek ve samimi."

Bir Latin tabiri duymustum: "Vox clamantis in deserto." Ciplak manasi, "colde bagiranin sesi" demekmis. Bir duvarla muhatap olmak musterek istirabimiz. Cemil Meric, "Colde vaaz etmek mutluluk" diyor, "kumlar perestisle urperir." Belki colun kumlarini kivilcimlandiracak kelimelerden ve zihin selametinden mahrum oldugumuz icin sozlerimiz dipsiz kuyularina birakilan taslar gibi hicbir akis vermeden kaybolup gidiyor. Haberlesmenin ilk sarti durustluk ve samimiyet. Oyleyse "ayna"ya bakacagiz; belki bu sagirlar korosunda kakafoninin bir parcasini da biz teskil ediyoruz? Mumkun olabilir mi? Belki. Ne var ki ayni otokritik cehdini karsi taraftan da beklemek hakkimiz.

"Kime yaziyorsun bu mektubu? Elinde hicbir adres yok." diye hayiflanan "sair" devam ediyor: "Munakasa eden iki insan, ayni graniti yontan iki heykeltiras, hakikati arayan iki yol arkadasi: Hedefi tahrip degil terkiptir bu kavganin. Maglubun muzaffer oldugu tek yaris. Yanildigini kabul etmek, yeni bir hakikatin fethiyle zenginlesmektir." Bizimki munakasa degil; karsinizdaki, kendi varlik sebebini bizi "yok saymak" uzerine kurmus gorunuyor. Ayri lisanlar konusuyoruz. "Pigme" ile "beyaz adam"in ilk defa karsilasmasini andiriyor bu durum. "Beyaz adam" pigme'yi dinlemek yerine, yaninda el cantasi gibi tasidigi misyoner rahibe soruyor. "Sahi, bunlarin ruhu var midir aziz peder?"

Anlasmamak inadi, haberlesmenin sonu. Ahmet Selim Bey, "Bilmeliyiz ki, kalplere ulasmadan ozlere ulasilmaz; dusuncenin kapilari acilmaz." diyor; vakur bir soz bu; "ayna"da, yani "kitab"da kendi etvarini cesaretle seyredebilen bir vicdanin sesi; berrak, gercek ve samimi; kagidin ustune dusurdugu kelimelerden yola cikarak bu kelimelerin sahibinin ruhundaki kirkinci odalara bile ulasabilirsiniz. Suclamiyor, anlamak cehdinde; anlamak ve anlasilmak.

"Bize kalbinin kapilarini ac ey beyaz adam; bize bir sans ver; sozlerimizi misafir et" diyebilsek ma'kes bulur muyuz? Bana hak vermeni, beni dogrulamani, benim gibi dusunmeni beklemiyorum. Seni degistirmek niyetinde degilim, dostlugunu kazanmak icin sana yalvaracak degilim; ama sana dusman da degilim, bana kalbinin kapilarini ac bana ve sozlerimi dinle; bunu istiyorsam hak ediyorum demektir." diyebilsek,"kumlar" urperir mi?

"Birbirimizi tanimak" ne kadar guzel ve munis bir kavram; karsilikli husnuniyet ve anlayisla iki kalbin karsi karsiya gelmesi ve birbirini merak etmesi ne kadar guzel; neredeyse, alinmasi gereken mesafenin onda dokuzu. Biz "beyaz adam"i yeterince taniyor, anliyor ve can kulagi ile dinliyor muyuz? Evet! Belki de butun iletisimsizlik bu nukteden kaynaklaniyor; bizim suur irtifaimiz, ona "lekum dinikum ve liye din" hukmunun yumusakligiyla yaklasmaya imkan veriyor; ama o hala "bunlar adamdan sayilabilir mi, bunlarin ruhu var midir peder?" teranesinde israrli. Bizim suur katimiz onlarla birlikte yasamaya musait; onlar bu memleketi bizimle yasanmaz buluyorlar.

"Beyaz adam", bizi kendine benzetmedikce tatmin olmayacagini ihsas ediyor; caldgi havaya ayak uydurmadigimizi fark edince asabilesiyor; cebimizden mendil cikarmaya davransak, silah cektigimiz zehabina kapiliyor; hepten ortadan kaldirmayi "zarif" bulmadigi icin yokmusuz gibi davranmayi tercih ediyor; inanclarimizi demode, lisanimizi fersude, tarihimizi hayide, tecrubemizi guvenilmez buluyor. Halbuki biz onlari teskil ettikleri prototip itibariyle tarihte biraktiklari manidar izlerden taniyoruz; bizi hic sasirtmiyorlar; cunku ruhlarinin kirkinci odalari genis sahifelerde harac-mezat. Onlarla birlikte yasayabilme kararimiz, bizim icin bir imtihan mevzuu teskil ettiklerini bildigimizden; ama onlar bizim de kendileri icin ayni derece imtihan mevzuu olmakligimizdan bihaber.

Ahmet Selim Bey'in guzel yazisi beni heyecanlandirdi; okudukca icimdeki ayazin baharlandigini hissettim; dosttan gelen haberi basimin ustune koydum ve ferahladim. Keske "beyaz adam" da ayni samimiyetle fark edebilseydi!

Not: Kiymetli san'at ve fikir adami Sezer Tansug Beyefendi'nin vefat haberiyle sarsildik; hepimizin gidecegi yere gitti. Duragi "ucmak" olsun. Sevenlerine ve yakinlarina taziyetlerimi sunuyorum.


Kaynak (Arşiv)