Balkon konuşması bir senet sayılabilir mi?
Balkon konuşmalarını sahici bir söz, halka verilmiş sağlam bir senet kabul edersek seçim sonuçlarının ortaya koyduğu tablodan endişelenmek için sebep kalmıyor demektir. Başbakan çok net konuştu, güzel şeyler söyledi,
-Demokrasiden, adaletten, şefkatten, hukuktan bir adım geriye gidilmeyecektir. 78 milyon vatandaşımızın hukuku mutlak suretle korunacaktır, dedi. ‘Husumet, nefret ve şiddet dili kaybedecek, Türkiye büyümeye, gelişmeye devam edecektir' dedi, ‘Türkiye'yi her türlü çatışmadan, gerilimden çıkaracağız' dedi ve şöyle devam etti: ‘Bugün bu seçimde yenilen yoktur, bu seçimde Türkiye kazanmıştır, milletimiz kazanmıştır, hiç kimse yenilmemiştir. Bütün vatandaşlarımız emin ve müsterih olsunlar.'
Doğrusu şu ki Başbakan'ın yerinde ben de olsam aynı vurguların altını çizer, yüzde 49 gibi müthiş bir çoğunlukla iktidara yeniden hak kazanan bir partinin genel başkanı olarak yurttaşlara aynı teminatı verirdim, zira iktidarın yüzde 49'la zafer sevinci yaşadığı dakikalarda kalan yüzde 51'in, ‘Eyvah, şimdi başımıza neler gelecek?' diye endişeye kapıldığı bir ülkeyi yönetmek, kimseyi onurlandırmaz ve işini kolaylaştırmaz.
Bütün mesele sözün samimiyetinde ve gerçekleşebilme ihtimâlinde. Esas mesele hangi partinin yöneteceği değil, yönetiminde hukukun üstünlüğüne itibar edilip edilmeyeceğidir. AKP sözcülerinin son iki yılda söyledikleri ve yaptıkları hukuk devleti adına inanılmaz derecede endişe vericiydi; 1 Kasım seçimlerinden artık denetlenmesi imkânsız bir güç artışıyla çıkan AKP'nin, seçim sonrasında aynı dili ve zihniyeti devam ettirme ihtimali haklı olarak endişe yarattı.
Türkiye'yi kimin yöneteceğine seçim netlik getirdi. Şimdinin meselesi iktidarın hukuktan ne anladığıdır. Başbakan, bir seçim zaferinin verdiği güçle, vaadettiği gibi hukuk devletine mi dönecek, yoksa şimdiye kadar yapılageldiği gibi bazı özel mahkemelerin verdiği kararlara yaslanarak, ‘ortada mahkeme kararı var; hepimiz saygılı olmak zorundayız' diye mugalâtayı mı tercih edecek?
Bir başka önemli mesele AKP'ye görkemli bir seçim zaferi kazandıran Sayın Davudoğlu'nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı bağımsız bir tavır takınıp takınamayacağı... Gerçekçi yorum, Başbakan'ın Cumhurbaşkanı'na karşı bir istiklâl dâvâsına girişmeyeceği, buna cesaret edemeyeceğini hatırlatıyor. İyimser ve biraz da hayalperest yorum ise, kazandığı seçimden sonra Davudoğlu'nun artık AKP'nin fiili ve hukuki genel başkanı olduğu, kimsenin vesayetiyle iş görmeyeceğidir! Bu bilinmezlik, Başbakan'ın güzel sözlerinin hakikatini ortaya koyacak.
Güçlü ve iç bünyesinde metîn bir hükümetle Türkiye her sıkıntısının üstesinden gelebilir. Çözüm görüşmelerini bile barışçı usullerle tamamlaması için artık yeterince desteği var. Yeni bir anayasa ise artık AKP için çocuk oyuncağı sayılır. Halk AKP'ye ‘güç'ü verdi fakat AKP'nin gücünü nasıl kullanacağı yolunda Başbakan'ın balkon konuşmasından başka ümitvar olmayı gerektiren bir hamle yok ortada. Mevcut anayasal çerçeve ve teamüller, böyle bir gücü sınırlandırıp kontrol etmeye yetmiyor. Bütün ümit, AKP'nin kendi kendini denetleme ve sınırlandırma erdemi göstermesinde. Yanılmayı şiddetle temenni ederim ancak bu sizce de biraz fazlaca iyimser bir beklenti değil mi?
Davudoğlu'nun iç dünyasında daha ılımlı ve demokrat bir idareden yana olduğunu hissedebiliyorum; onun dramı, şahsi siyaset anlayışı ile parti büyüğünün iradesi arasında silik ve mütereddid bir tutum göstermesinde.
Âdil ve evrensel hukuka riayetkâr bir yaklaşım Türkiye'nin başını doğrultabilir ve ne yazık ki iyimser olmaktan başka seçeneğimiz yok.