‘Aman Allah'ım' veya ‘Yok daha neler?'
“Nasıl oldu da 7 Haziran seçimlerinden sonra terör birdenbire azıverdi?” sorusuna hükümetin verecek bir cevabı yok ve bu cevapsız soru, 1 Kasım seçimlerinin temel belirleyicisi olacak. Bu yalın sorunun olanca ağırlığı AKP'yi eziyor.
Seçmenin hesabı çok berrak: Hükümetin yetki ve sorumluluk alanına giren işlerden hiçbirinde 7 Haziran'dan daha iyi bir durumda değiliz. Başbakan'ın açıkladığı seçim bildirgesinde sıradan bir seçmeni heyecanlandırabilecek yegâne husus başkanlık maddesi. Bu madde heyecan verici çünkü 7 Haziran'da başkanlık meselesi, büyük reisin öfkesini çekmemek için ‘mırın-kırın'la geçiştirilmişti; şimdi daha açık bir lisan kullanıldığı görünüyor. Eminim ki Sayın Davutoğlu'nun arzusuna kalsa başkanlıktan hiç bahsetmemeyi tercih ederdi. Davutoğlu da pekâlâ biliyor ki başkanlık Sayın Erdoğan'ın şahsî meselesi ve dâvâsıdır ve yönetimin tarzı konusu vatandaşın umurunda bile değildir. Öte yandan bir şekilde başkanlıktan bahsetmek zorunda, çünkü korku dağları bekliyor. Zira “Pseudo Başkan”la atanmış başbakan bir yere kadar kader arkadaşıydı; şimdi kader mahkûmu oldular.
Peki ‘yeni bir anayasa' teklifine ne demeli Sayın Davutoğlu'nun? 2011'de büyük ümit ve beklentilerle gündeme getirilen yeni anayasa çalışmalarının, Sayın Ömer Çelik'in siyasi lügâtimize bir istihzâ, hatta gırgır malzemesi olarak kazandırdığı ‘istikşâfî' usûlle, yani yorgunu yokuşa sürerek, yani işi olmaza vurarak yani seçmenle alay edercesine sürüncemede bırakılması unutulur numara mıydı? AKP iktidarının yeni anayasadan anladığı, şu anda sersem-sepelek sürdürülmeye çalışılan keyfi ve antidemokratik düzenin anayasa metnine yazdırılmasından ibâret. Bilmiyorlar ki insanlar artık daha liberal ve demokratik bir anayasa beklentisinden çoktan vazgeçti, o beğenmediğimiz 1982 Anayasası'nın –boşverin rûhunu filân- metnine riayet edilse bile memleket, kâbuslu bir rüyadan uyanmış gibi ferahlayacak; bu durumda ben olsam ‘yeni anayasa' lâfını telâffuz etmekten çekinirdim...
Kaldı ki, AKP'nin yeni bir anayasa teklifiyle insanları heyecanlandırabilmesi için öncelikle mevcut Anayasa'ya ne kadar sadakat gösterdiği temel ölçüdür. Bürokrasiyi partizanlaştırıp, kadroları yandaşlarıyla dolduran AKP, yargı sistemini, partiden talimat bekleyen bir kapıkulları rejimine dönüştürerek anayasal sâbıkasını ve sicilini berbad etti. Yolsuzluklar konusundaki vahim sâbıkayı saymıyorum bile… Öncelikle halkı değil kendi seçmenini iknâ etmesi gereken temele mesele, baştaki sorudur:
-Nasıl oldu da 7 Haziran seçimlerinden sonra terör birdenbire azıverdi?
Anlayacağınız yeni anayasa ve başkanlık teklifi, sadece ‘lâf olsun torba dolsun; eller alışverişte görsün' kabilinden programa ilâve edilmiş bir türrehâttan ibarettir; ilâç için olsun içinde samimiyetin zerresi yok.
AKP'ye yeni bir anayasa yapma görevi vermek: Aman Allah'ım veya ‘yok daha neler?'
AKP açısından bozgun kaçınılmaz görünüyor. Esasında ‘bozgun' AKP'nin kaderi olmayabilirdi; bu partiyi bu derece darmadağın ve korkudan saçma-sapan kararlar almaya zorlayan sebep, Sayın Cumhurbaşkanı ile aralarına manidar ve anayasal bir mesafe koymakta gösterdiği akıl almaz tutulmadır. Tam bir felç hali! Türkiye'nin sosyolojisinde yer tutmaya başlayan bir kitle partisini bu hale tek bir kişinin sürükleyebileceğini kim tahmin edebilirdi ki? Başta AK Partililer olmak üzere hiç kimse!
AKP'nin sırtındaki en ağır yük Sayın Erdoğan'dır ve o başkanmış gibi davranmaktan vazgeçip saray hayatına rıza gösterdiği gün hem AKP hem de ülke, anasından yeni doğmuş gibi rahatlayacaktır.